Bitmeyen çile: Erkeklik
Ayfer Çiçek
Erkek olmanın nasıl bir anlam taşıdığını ve bunun en önemli karşılıklarından biri olan “asker olmayı”, Pınar Selek Sürüne Sürüne Erkek Olmak kitabında anlatmıştı. Tiyatro Alesta aynı adlı bir oyunla karşımıza çıkıyor. Kitap, elli sekiz erkeğin tanıklığına dayanan röportajdan oluşurken, oyunda bu üç askerin temsili biçiminde sunuluyor.
Oyun, hayatı boyunca hep kendini ispatla yükümlü gören erkeğin, erkekliğinin en önemli kanıtı olarak toplumdan öğrendiği askerliği ne pahasına olursa olsun yerine getirme çabasını anlatıyor. Oyunda askerlik, erkeğin -okul dışında- yaşadığı yerden ilk kez uzaklaştığı bir mekân, korkularının ve kaygılarının ana merkezi, hayatı boyunca başkalarından hakkında çokça şey duyduğu bu sebeple korktuğu toplum tarafından yüklenen rollerde en tepede duran bir erkeğin olmazsa olmazı gibi anlamları içinde barındırıyor. Oyun bir sünnet sahnesiyle başlıyor. Bir erkek çocuk ve yatağı taşıyan iki kişi, onun erkekliğe adım attığını gururla söyleyip bağıran anne. Hemen ardından ikinci bölüme, askerliğe geçiliyor. Askerler tanıklıklarını, karanlık bir sahnede yüzlerine yansıtılan ışıkla anlatmaya başlıyorlar. Karanlık, gri bir tonların hâkim olduğu sahne yere çizilen bir çizgi yardımıyla ikiye bölünmüş şekilde gösteriliyor. Bu bölümler askerlerin eğitim yaptığı dış mekân ve ranzaların olduğu iç mekân şeklinde tasarlanmış. Bakıldığında birbirinden farkları yok bu mekânların. Çünkü iki bölümde de askerlerin aynı şiddete, aynı mesafeli tavra, aynı soğukluğa maruz kaldıkları görülüyor. Mekân kalabalık bir koğuş da olsa yalnızlık duygusunu içinde barındırıyor. Üç asker başlangıçta birbirlerinden farklı görünüyor. Birincisi askere gitme konusunda kaygıları olsa da daha hevesli olanı, ikincisi ailesinin ve toplumun beklentilerini karşılayabilmek için askerliği kendi içinde aklileştirmeye çalışanı, üçüncüsü ise askerliği kesinlikle yapmak istemeyen ama bunu kabul eden bir eşcinseli temsil ediyor. Bu kabullenişte eşcinselliğini ispatlamak zorunda oluşu ve bu sebeple iş bulamayacak olması etkili oluyor. Oyun boyunca bu üç kişinin zorlandıkları görülürken, yaşanılanlarla beraber üç askerin de birbirine benzediğini, ikinci askerde başlangıçta görülen aklileştirme sürecini diğer iki askerin de işlettiğini görüyoruz. Aşağılanmaya, şiddete, kuralların bütününe gerekçe bulmaya çalışarak aslında var olan durumu görmezden gelip ayakta kalmaya çalışılıyorlar. |
Yazan Pınar Selek Uyarlayan ve Yöneten Orçun Ucal Dramaturji Nevra Ayşem Savaşçı Işık, Efekt Serhat Dal Dekor Tasarım ve Uygulama Alesta Kostüm Fatma Çıtakoğlu Nixon Afiş Tasarım Enver Bike Fotoğraf ve Video Ceyhun Özden Oyuncular Nevra Ayşem Savaşçı, Eser Cebecioğlu, Oğuz Gülen, Mehmet Şerif Tozlu |
Askerler üniformayla sahnede yer alıyorlar. Bir süre sonra siyah üniformanın bir kısmını yırtıyorlar ama üzerlerinde hala kemerler kalıyor, ondan kurtulamıyorlar ve üniforma sahnede önemli bir göstergeye dönüşüyor. Üniforma izleyiciye tek tipleşmeyi, ast-üst ilişkisi sonucunda oluşan hiyerarşiyi gösterirken aynı zamanda militarist anlayışın nasıl temsil edildiğini de izleyiciye sunuyor. Askerler üzerlerindeki üniforma yüzünden birey olamıyorlar, aralarındaki tüm farklar siliniyor ve tek bir kalıpta, erkeklik çatısı altında birleşiyorlar. Güçlü olduğuna inandırılan erkek, milli birlik duygusuyla ulusal çıkar, ülke bütünlüğü mitiyle kendisini mili ve manevi değerlerin bekçisi, koruyucusu olarak görmeye başlıyor. Sonuçta militarist yapıya ataerkil anlayış eşlik ederken erkekler tek bir biçim alıyor.
Oyunun ana konusu olan askerlik; fiziksel, sözel ve psikolojik şiddetle özdeşleşmiş bir yapıda gösteriliyor. Bu yapıda şiddet yöntemi disiplini sağlamak ve erkek olmak için gerekli görülüyor. Şiddetin her türlüsünü yaşayan erkek için bu durum olağanlaşmaya başlarken, koğuşundaki arkadaşlarına bulduğu her fırsatta üstünden görmüş şiddetin daha hafifini uygulamaya başlıyor. Erkek, şiddeti içselleştirirken aynı zamanda bunun taşıyıcısı da oluyor.
Oyunun ana konusu olan askerlik; fiziksel, sözel ve psikolojik şiddetle özdeşleşmiş bir yapıda gösteriliyor. Bu yapıda şiddet yöntemi disiplini sağlamak ve erkek olmak için gerekli görülüyor. Şiddetin her türlüsünü yaşayan erkek için bu durum olağanlaşmaya başlarken, koğuşundaki arkadaşlarına bulduğu her fırsatta üstünden görmüş şiddetin daha hafifini uygulamaya başlıyor. Erkek, şiddeti içselleştirirken aynı zamanda bunun taşıyıcısı da oluyor.
Oyunda şiddet sarmalına maruz kalan askerler oyunun sonunda amorf bir hal alıyor ve kendi benliklerini, kimliklerini yitirmiş tiplere dönüşüveriyorlar. İplerle koğuştaki ranzalarına bağlı kalıyorlar. Toplumun onlar için uygun gördüğü erkeklik rolünün inşasında oradan öğrendiklerini uygulamak için geri dönecekleri anı bekliyorlar.
9 Şubat 2016