Acının Resmi: Kıran Resimleri
Berna Ataoğlu
"1978 Aralık ayı sonlarında Kahramanmaraş’ta, kirli ellerin kotardığı trajik olaylar yaşandı. Yüzyıllar boyunca bir arada barış içinde yaşamış, komşuluk yapmış, kız alıp vermiş, birbirine kirve, hısım olmuş yoksul ve dindar insanlar, mezhep ayrımına kışkırtıldı. Alevi vatandaşlar ve bazı saldırganlar karanlık güçlerin siyasi emellerle sahneye koyduğu insanlık dışı bir katliama kurban ve alet edildiler. Üç dört gün boyunca şehir savaş ve yangın alanına döndü. Hükümet olayları bastırıp yatıştırmakta yetersiz, aciz kaldı. Resmi kayıtlara göre; yaşlı çocuk, bebek bakılmadan 116 kişi vurularak, kesilerek, yakılarak öldürüldü."
İnci Aral İnci Aral, Maraş’ta yaşanan bu vahşetten bir yıl sonra bölgeye gider. Sağ kalmayı başarabilmiş insanlarla konuşur ve duyduklarını gördüklerini gerçek belgelerden de yardım alarak kitaplaştırır. Halkın yerel anlatım diline de sadık kalarak oluşturduğu ‘’Kıran Resimleri’’ isimli bu kurmaca kitapta dokuz kişinin hikâyesine yer verir. Şerife, Elif, Selver, Saliha, Zeycan, Özdemir, Sultan, Ökkeş, Güher. Yaşananlar genelde, her şeye rağmen umudunu kaybetmemiş kadınların gözünden kronolojik bir sıra izlenerek anlatılır. Olay öncesi, olay anı, yargılama süreci ve sonrasına da değinilerek panoramik bir bakış sunulmaya çalışılır. Okuyucu hem acıya tanık edilir hem de acıya sebep olan güçle hesaplaşmaya itilir ve Aral, kardeşi kardeşe kırdıran mekanizmanın ne olduğu hakkında düşünmeye davet eder. Kıran Resimleri, Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda sahneleniyor. Kitapla aynı ismi taşıyan oyunu uyarlayan ve yöneten Emrah Eren, kitabın diline ve kronolojisine sadık kalmayı tercih etmiş. Köy seyirlik oyunlarının özelliklerini de taşıyan bir sahneleme biçiminin kullanıldığı bu müzikli oyunda, oyuncular anlatan konumunda. Sırası gelen büründüğü kişinin hikâyesini şarkılarla anlatıyor. Dekor, müzik, ritim ve kostüm de taşıdıkları sembolik anlamlarla birer oyuncu işlevi görüyor. İki perdeden oluşan oyunun ilk bölümünde olaylar Şerife, Elif, Selver, Saliha’nın gözünden anlatılıyor. Katliamın yaşanmasına sebep olan mekanizma siyah takım elbise giyen ve siyah güneş gözlükleri takan bir erkekle sembolize edilmiş. Bu tercih, olayları kışkırtan ve sonuçlarından nemalanan karanlık güçler olduğu fikrini yaratıyor fakat bu güçlerin neler olabileceğini sorgulatmıyor. Çünkü oyunculuk biçimi ve müzik kullanımı yaşanan acıyı ön plana çıkarır nitelikte. Kişilerin feryadına odaklanan, seyirciyi yaşanan travmaya ortak ederek düşünsel süreçten uzaklaştıran bir yaklaşım var. Anlatının kronolojisinde olay anına denk gelen bu bölüm, seyirciye acı, öfke, suçluluk, korku, utanç gibi birçok duyguyu bir arada yaşatıyor. İlk bölümdeki bu özdeşleşme hali ikinci bölümde bir nebze kırılıyor. Zeycan, Özdemir, Sultan, Ökkeş ve Güher’in hikâyeleriyle olayın yargılama süreci ve sonrasını seyrediyoruz. Birilerinin olayların üstünü kapatmaya çalıştığını, gerçek suçluların neredeyse cezasız kaldığını, kolluk kuvvetlerinin bile olayları bastırmak için bir şey yapmadığını, milletin temsilcileri olan bakanların sadece bakmakla yetindiklerini görüyoruz. Gerçek mahkeme tutanaklarının da kullanıldığı bu bölümde aynı zamanda, yaratılan cinnet halinin ardında bıraktığı travmalara tanık oluyoruz. |
Kışkırtıcı gücün ve gerçek suçluların temsili olarak siyah takım elbiseli erkeğin kullanılışıyla her ne kadar, işin içinde iş olduğu vurgusu yapılıyor olsa da izleyici; yakılan, kesilen, tecavüze uğrayan insanların acısına öyle yoğunlaşıyor ki olayların arka planı hakkında düşünemez hale geliyor. Acının Resmi: Kıran Resimleri
Yazan: İnci ARAL Uyarlayan - Yöneten: Emrah EREN Müzik: Ayşe TÜTÜNCÜ Dekor: Barış DİNÇEL Kostüm: Sadık KIZILAĞAÇ Işık: Yakup ÇARTIK Koreografi: Cihan YÖNTEM Şarkı Sözleri: Faruk ÜSTÜN Dramaturg: Ceren ERCAN Müzik Direktörü: Çağlayan ÇETİN Perküsyon Tasarım ve Uygulama: Melih YÜZER – Harun KOÇ Korrepetitör: Senem Zeynep ERCAN Yardımcı Yönetmen: Ali Aziz ÇÖLOK Reji Asistanı: Özge ÇATAK Kostüm Asistanı: Suzan ERBİLGİN Afiş&Broşür Tasarım: Ethem Onur BİLGİÇ Oyuncular: O: Ali KİL Şerife: Defne ŞENER GÜNAY Elif: Damla KARAELMAS GÖKHAN Selver: Gözde AYAR Saliha: Cihan İNAN BEKÂR Zeycan: Fidan TEK KOŞAR Özdemir: Faruk ÜSTÜN Sultan: Özge ÇATAK Ökkeş: Muhammet ÇAKIR Güher: Didem GERMEN |
Dekor olarak sahnenin ortasına kocaman bir davul kasnağı yerleştirilmiş. Kasnağın oluşturduğu çemberin bazen içinde bazen etrafında devinen oyuncuların da ellerinde davullar var. En eski vurmalı çalgılardan biri olan ve birçok kabilede dinsel törenlerde kullanıldığı bilinen, hatta sesinin gür oluşu nedeniyle haberleşme aracı olarak da görülen davulun oyundaki kullanımı bütün bu özellikleri barındırırcasına işlevsel. Aynı zamanda ritüelistik bir atmosfer yaratılmasına da neden olmuş. Tokmaklar ve davulun sesi bazen bir düğün alayının coşkusunu bazen de saldırıda kullanılan bir silahın dehşetini gösteriyor. Bir nevi şiddet çemberini sembolize eden bu tasarımda davula gerilenler de davulda dövülenler de insanlar.
Hikâye geçişlerinde sahnenin arkasındaki barkovizyonda sıradaki kişinin ismi yazılıyor ve hem oyuncuların bir sonraki sahneye hazırlanmasına olanak tanınıyor hem de seyirci kimin hikâyesini dinleyeceği hakkında bilgilendiriliyor.
Dekor ve müzik dışında kostüm tasarımı da yaratılmak istenen atmosferi destekler nitelikte. Ağırlıklı olarak soluk toprak renklerinin kullanıldığı kostümler ucundan kıyısından yanmış, yırtılmış, islenmiş ve böylece bu insanların bir vahşetten çıktıkları düşüncesinin sürekli diri tutulması sağlanmış.
Oyunun sonunda oyuncular teker teker birbirlerini selamlıyor ve temsil edilen kişilerin gerçekliğine ve sahnede izlenenlerin bir oyun olmadığına bir kez daha vurgu yapılıyor.
Kışkırtıcı gücün ve gerçek suçluların temsili olarak siyah takım elbiseli erkeğin kullanılışıyla her ne kadar, işin içinde iş olduğu vurgusu yapılıyor olsa da izleyici; yakılan, kesilen, tecavüze uğrayan insanların acısına öyle yoğunlaşıyor ki olayların arka planı hakkında düşünemez hale geliyor. Böylece Aral’ın tarihsel bir olayı aktarmanın yanı sıra savaşla ve katliamla beslenen erkin kendini yeniden inşa sürecine dikkat çeker tavrına karşılık Eren, bizi tarihin belli bir anına hapsediyor.
Hikâye geçişlerinde sahnenin arkasındaki barkovizyonda sıradaki kişinin ismi yazılıyor ve hem oyuncuların bir sonraki sahneye hazırlanmasına olanak tanınıyor hem de seyirci kimin hikâyesini dinleyeceği hakkında bilgilendiriliyor.
Dekor ve müzik dışında kostüm tasarımı da yaratılmak istenen atmosferi destekler nitelikte. Ağırlıklı olarak soluk toprak renklerinin kullanıldığı kostümler ucundan kıyısından yanmış, yırtılmış, islenmiş ve böylece bu insanların bir vahşetten çıktıkları düşüncesinin sürekli diri tutulması sağlanmış.
Oyunun sonunda oyuncular teker teker birbirlerini selamlıyor ve temsil edilen kişilerin gerçekliğine ve sahnede izlenenlerin bir oyun olmadığına bir kez daha vurgu yapılıyor.
Kışkırtıcı gücün ve gerçek suçluların temsili olarak siyah takım elbiseli erkeğin kullanılışıyla her ne kadar, işin içinde iş olduğu vurgusu yapılıyor olsa da izleyici; yakılan, kesilen, tecavüze uğrayan insanların acısına öyle yoğunlaşıyor ki olayların arka planı hakkında düşünemez hale geliyor. Böylece Aral’ın tarihsel bir olayı aktarmanın yanı sıra savaşla ve katliamla beslenen erkin kendini yeniden inşa sürecine dikkat çeker tavrına karşılık Eren, bizi tarihin belli bir anına hapsediyor.