Yaşamak Ama Nasıl? : AŞİYAN
Berna Ataoğlu
Gizem Ertürk ve Hande Selen Canar tarafından Beşiktaş’ta kurulan Ezop sahne ismini en eski masal anlatıcısı Aisopos / Ezop ‘tan alıyor. ‘’Her dönemin kendine özgü koşullarında anlatmanın bir yolunu bulmayı’’ amaçladıklarınıve seyircileri ‘’hikayenin büyülü alemine’’ davet ettiklerini ifade eden Ezop Sahnenin ilk oyunu, Bihter DinçeI’in yazıp tek başına oynadığı, yönetmenliğini Cem Emüler’in yaptığı Aşiyan.
Aşiyan; evinin önünde patlayan bombadan sonra yaşadığı travma nedeniyle kendini eve kapatan Deniz’in hikayesini konu alıyor.Deniz terkedilmiş, aldatılmış, yalnız bırakılmış, korkutulmuş, zulme, şiddete ve sebepsiz ölümlere tanık olmuş onca insandan biri olarak işlenmiş. Güvende kalabilmek ve şuurunu kaybetmemek için dışarıdaki hayatla bağını kesen ve tam dokuz ay boyunca evinin salonunda yaşayan bir kadın Deniz. Patlayan bombalarla ölenlerin sayılarını kıyaslayarak aza şükreder hale gelinen bir dönemde, "Neden?" sorusuna cevap bulamadıkça nefes almak için kitaplardan, şiirlerden, anılardan medet umanlardan biri. Kuş yuvası anlamına gelen Aşiyan aynı zamanda Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı, Orhan Veli,Fikret Hakan, Edip Cansever,Atilla İlhan, Münir Nurettin Selçuk gibi bir çok değerli ismin mezarlarının bulunduğu mezarlığın da ismi.Yani Aşiyan hem yuvayı hem ölümü sembolize ediyor. Yeni anılar üretmekten mahrum bırakılmış, bu yüzden eskiye doğru zihinsel bir yolculuğa çıkmış bir kadının tüm bu isimlerle kurduğu nostaljik ilişkiyi anlatması açısından da önemli oyunun ismi. Deniz, geçmişiyle ve bugünüyle hesaplaşma sürecine girerek benliğini yeniden doğuruyor. Bu doğumun sancılarına bizi de ortak ediyor ve aslında kendi travmalarımızla da yüzleştiriyor. Ortak bir belleğe sahip oluşumuz Deniz’le özdeşlik kurmamıza yol açıyor. Bazen plaktan bazen Bihter Dinçel’in sesinden dinlediğimiz şarkılar yaralarımızı deşiyor ve ne kadar cerahati varsa ruhumuzun akıtıyor. Fakat oyunun sonunda kullanılan "deusexmachina" Deniz’in kurtuluşunu bir mucizeye bağlıyor ve bu tavır hikayenin genelinde yaratılan duygudaşlığın bozulmasına sebep oluyor. Kendini aşiyana kapatmakla mezarda olmak arasında neredeyse bir fark olmadığına ve bu şekilde iyileşebilmenin ancak bir mucize gerektirdiğine tanık oluyoruz. |
Yazan/Oynayan: Bihter Özdemir DİNÇEL
Yöneten: Cem EMÜLER Dekor: Barış DİNÇEL Kostüm: Başak ÖZDOĞAN Işık: Mahmut ÖZDEMİR Oyundaki Sesler: Güven KIRAÇ, Boncuk YILMAZ Perküsyon Tasarım: Bihter DİNÇEL & Hande Selen CANAR Yardımcı Yönetmen/ Proje Koordinasyon: Gizem ERTÜRK Reji Asistanı: Esra AKBAŞ Teknik Asistanı: Ersin ŞEN, Bahadır TECİMEN Afiş Fotoğrafı: Çağla ÇAĞLAR Afiş Tasarım: Yavuz GÜNAL |
Yalnızca Deniz’i değil annesini, babasını, babaannesini, sevgilisini de tanıyoruz. Böylece sadece bugünün trajedisini değil, geçmişten bu yana yaşanan bir sürecin etkilerini de görüyoruz. Anlatıdaki kişiler küçük jestlerle ayrıştırılıyor. Ruhların karşılıklı sohbet ettiği bir ortam yaratılıyor, Deniz anlattıkça sanki biz de anlatıyoruz.Anlatmanın ve anlaşılabilmenin hazzını deneyimliyoruz.
Deniz’in içindeki karmaşayı ruhunun acısını dışa vuran dekor tasarımı Barış Dinçel’e ait. Gerçekliğini yitirmiş, tekinsiz duran eşyalarla, sıkışık bir ortam yaratılmış. Güvenli olduğunu düşündüğü için kendini kapattığı evi de aslında güvenli durmuyor. Dışarda patlayan bombalar ruhunu, yaşam alanını tepe taklak etmiş gibi. Bu sıkışıklık ve deforme görüntü bazen anne karnının huzurunu bazen bir mezarın sessizliğini çağrıştırıyor. Aşiyanda olmak ya doğmamış olmakla ya da ölmüş olmakla mümkünmüş gibi duruyor. Ahşaplar, danteller, plaklar, ışık kullanımları müziklerle yaratılan nostaljik atmosferi destekler nitelikte. Oyunda dokuz aylık bir süre yaklaşık bir buçuk saate sığdırılıyor. Zaman geçişleri kostüm değişikliği ve ışık oyunlarıyla yapılmaya çalışılmış. Fakat seyircide oluşturulan duygu yoğunluğu, bazen oyunun şimdiki zamanının algılanmasını zorlaştırıyor. Işık ve efekt kullanımlarıyla, patlayan bombaların ya da tepemizden uçan uçakların gürültüsünün yarattığı travmaların hatırlatılmaktan öte neredeyse yeniden yaşatılıyor oluşu izleyiciyi ruhsal açıdan yorucu bir sürece sokuyor.
Her gün yeni bir vahşetle karşı karşıya kaldığımız, korktuğumuz, acı çektiğimiz, yalnız kaldığımızı hissettiğimiz, güvende olmak, huzuru bulmak ve umudu kaybetmemek için yollar aradığımız bir sürecin içindeyken yalnız olmadığımızı hissettirmesi açısından kıymetli bir oyun Aşiyan. Ancak henüz yaralarımız daha çok tazeyken, korkularımızla yüzleşmek duygusal bir yoğunluk ve yorgunluk yaratıyor. Kurtuluşun ya da güvenli olanın Aşiyan’a kapanmak olmadığına ikna oluyoruz ama oyunun sordurduğu soruların cevaplarını acıdan uzaklaşarak değil tam da acının içinde kıvranarak aramak zorunda kalıyoruz. Yaşamak ama nasıl?
Deniz’in içindeki karmaşayı ruhunun acısını dışa vuran dekor tasarımı Barış Dinçel’e ait. Gerçekliğini yitirmiş, tekinsiz duran eşyalarla, sıkışık bir ortam yaratılmış. Güvenli olduğunu düşündüğü için kendini kapattığı evi de aslında güvenli durmuyor. Dışarda patlayan bombalar ruhunu, yaşam alanını tepe taklak etmiş gibi. Bu sıkışıklık ve deforme görüntü bazen anne karnının huzurunu bazen bir mezarın sessizliğini çağrıştırıyor. Aşiyanda olmak ya doğmamış olmakla ya da ölmüş olmakla mümkünmüş gibi duruyor. Ahşaplar, danteller, plaklar, ışık kullanımları müziklerle yaratılan nostaljik atmosferi destekler nitelikte. Oyunda dokuz aylık bir süre yaklaşık bir buçuk saate sığdırılıyor. Zaman geçişleri kostüm değişikliği ve ışık oyunlarıyla yapılmaya çalışılmış. Fakat seyircide oluşturulan duygu yoğunluğu, bazen oyunun şimdiki zamanının algılanmasını zorlaştırıyor. Işık ve efekt kullanımlarıyla, patlayan bombaların ya da tepemizden uçan uçakların gürültüsünün yarattığı travmaların hatırlatılmaktan öte neredeyse yeniden yaşatılıyor oluşu izleyiciyi ruhsal açıdan yorucu bir sürece sokuyor.
Her gün yeni bir vahşetle karşı karşıya kaldığımız, korktuğumuz, acı çektiğimiz, yalnız kaldığımızı hissettiğimiz, güvende olmak, huzuru bulmak ve umudu kaybetmemek için yollar aradığımız bir sürecin içindeyken yalnız olmadığımızı hissettirmesi açısından kıymetli bir oyun Aşiyan. Ancak henüz yaralarımız daha çok tazeyken, korkularımızla yüzleşmek duygusal bir yoğunluk ve yorgunluk yaratıyor. Kurtuluşun ya da güvenli olanın Aşiyan’a kapanmak olmadığına ikna oluyoruz ama oyunun sordurduğu soruların cevaplarını acıdan uzaklaşarak değil tam da acının içinde kıvranarak aramak zorunda kalıyoruz. Yaşamak ama nasıl?
Eskide kalmak, yeniyi inşa etmeye çabalamak, yüzleşmek, karar vermek, durmak veya yola devam etmek...