Komedi teorileri ve Buster Keaton'ın General'i
Çağla Özkurt
“Gülme her nasılsa duygularla bağıntılıdır. Coşkuyla, küçümsemeyle, sersemlikle güleriz. Ancak bu bağıntı neyin nesidir?” [1]
Gülmeye neden olan şey nedir? Gülerek rahatlar mıyız, yoksa aşağılar mıyız? Gülme bir uyumsuzluk sonucu mu açığa çıkar? Kültürden sıyrılmak için mi güleriz, yoksa tek derdimiz hayatta kalmak mıdır? Gülme üzerine genel olarak üç kuramsal yaklaşımdan bahsedebiliriz. Bu yazıda öncelikle bu üç kuramı ve bu kuramlara John Morreall’in yaklaşımını ele alacağım. Sonrasında “Buster Keaton’un General filminde gülme nasıl inşa ediliyor?” sorusuyla ilgileneceğim. “General” filmini incelerken John Morreall’in Gülmeyi Ciddiye Almak kitabında yer alan “Yeni Bir Kuram” başlığında toparladığı yaklaşımını göz önünde bulunduracağım. “Gülme kuramları, duyguları bizi mutlu kılan şeyler ile bizi hüzünlü kılan şeyler şeklinde ayırmaya karşı mücadele ederler. Epey çetin bir mücadeledir bu. Yunan alfabesinin yerleşmeye başladığı İÖ beşinci yüzyıl gibi erken bir dönemde, duyuların net olarak ayrılmasının işaretlerini görürürz. Bu dönemde, İyonya okulunun bir üyesi olan Herakleitos “Ağlayan Felsefeci” olarak, Abdenalı Demokritos ise “Gülen Felsefeci” olarak tanımlanmaktadır. Hippolytus’a göre, Demokritos her şeye gülermiş. Hatta o kadar çok gülermiş ki, Abdena halkı çıldırdığına karar verip, onu iyileştirmesi için Hippokrates’i çağırmışlar. Ama Demokritos ona birçok örnekle insanların deliliğine güldüğünü açıkladığında, Hipokrates’in varabileceği tek sonuç Demokritos’un gerçekten bilge ve ciddi bir insan olduğu ve ciddi bir tezi ortaya koymak için güldüğü olmuş.” [2] |
Çocukların bir şeyi komik bulmalarının nedeni, daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamış olmalarıdır. Ancak yaş ilerledikçe deneyimler artacağından ortaya çıkan durum ya da şeye ilişkin beklenti gelişecektir. Kişi ancak beklediği gibi olmadığında bunda komik bir durum bulacaktır. |
Gülme üzerine geliştirilen teoriler Platon’a kadar götürülebilir. Zira tarih boyunca birçok düşünür ve psikolog gülmeyi ortak bir bağlamda tanımlama yoluna gitmiştir. Platon gülmeyi bir “ruh acısı” olarak adlandırır. Gülme üzerine en eski teori; gülmenin diğer kişi üzerinde üstünlük kurma istencinin sonucu olduğunu söyler. Platon, şiddetli gülmenin tehlikesine dikkat çekiyor. Şiddetli gülmeyle, akıl kontrolünü kaybeden insanın, insan olmaktan çıkacağını söylüyor. Platon ile aynı görüşü savunan Aristoteles de, gülmenin toplumsal düzeni sağlamak için kullanılabileceğini ekliyor. Nice zaman sonra Henri Bergson’da gülmenin toplumsal düzende katılık olarak adlandırdığı, tüm otomatikleşmiş davranışlara esneklik kazandıracağını söylüyor. Dolayısıyla, Bergson’a göre; gülme bireyin mükemmelleşmesi için faydalı bir amaç gözetir.
“Bireysel ve toplumsal yaşayışı zora sokan ve doğal sonuçları itibariyle kendi cezalarını getiren faaliyet ve tavırları kuşatacak bir daire çizersek, bu güçlü duyguların ve mücadelelerin sahası dışında, bir insanın bir diğerinin seyircisi olduğu tarafsız bir alan kalır ki burada toplum hala, üyelerinden beklediği azami toplumsallığı ve esnekliği elde edebilmek için vücudun, zihnin veya karakterin katılığından kurtulmayı istemektir. Bu katılık gülünçtür ve gülme de bu katlığa verilmiş cezadır.”[3]
Yolda yürüyen biri aniden tökezlediğinde genellikle güleriz. Bu duruma gülünmesinin nedenini Bergson, hayatın otomatizminin, katılığının görünür olmasıyla açıklıyor. Gerçekten de bir başkasının tökezlemesi bize gülünç gelir. Fakat tökezleyen biz olduğumuzda hala gülünebilir mi? Genel olarak bu durum karşısında utanç duyup hemen kaçmak isteriz. Çünkü kültürel olarak yapılması en kolay şey olan, yürümek eylemini bile gerçekleştirememişizdir. “Tökezleyen ya da topallayan kişinin çıkardığı açığa gülüyoruz.”[4] Barry Sanders, tökezleyen olmamanın verdiği hazla güldüğümüzü söylüyor. Bu noktada gülme diğerinin üzerinde oluşturulan üstünlüğün ve acımanın sonucudur. Sanders bu noktada, gülmenin tehlikeli olduğunu ekliyor.
Üstünlük kuramına getirilen eleştirilerde, alay etme, küçük görmeden kaynaklı gülme reddedilmiştir. John Morreall gülmenin özünün “ani zafer duygusu”[5] olamayacağını söylüyor. John Morreall “Gülmeyi Ciddiye Almak” kitabında bununla alakalı bir anısını paylaşıyor: Bir zamanlar birisi espri yapmak için ben evde yokken buzdolabıma bir bowling topu koymuştu. Daha sonra mutfağa gidip dolabın kapısını açtığımda, gördüğüm manzara karşısında gülmekten öldüm. Ancak bu, hiçbir şey için değildi; üstelik hiç de üstünlük duygusu yoktu; yalnızca, bu nesneyi uygun olmayan bir yerde görmüş olmaktan ötürü gülmüştüm. Morreall, üstünlük kuramının gülmenin her halini kapsayan bir kuram olamayacağını söylüyor.
“Bireysel ve toplumsal yaşayışı zora sokan ve doğal sonuçları itibariyle kendi cezalarını getiren faaliyet ve tavırları kuşatacak bir daire çizersek, bu güçlü duyguların ve mücadelelerin sahası dışında, bir insanın bir diğerinin seyircisi olduğu tarafsız bir alan kalır ki burada toplum hala, üyelerinden beklediği azami toplumsallığı ve esnekliği elde edebilmek için vücudun, zihnin veya karakterin katılığından kurtulmayı istemektir. Bu katılık gülünçtür ve gülme de bu katlığa verilmiş cezadır.”[3]
Yolda yürüyen biri aniden tökezlediğinde genellikle güleriz. Bu duruma gülünmesinin nedenini Bergson, hayatın otomatizminin, katılığının görünür olmasıyla açıklıyor. Gerçekten de bir başkasının tökezlemesi bize gülünç gelir. Fakat tökezleyen biz olduğumuzda hala gülünebilir mi? Genel olarak bu durum karşısında utanç duyup hemen kaçmak isteriz. Çünkü kültürel olarak yapılması en kolay şey olan, yürümek eylemini bile gerçekleştirememişizdir. “Tökezleyen ya da topallayan kişinin çıkardığı açığa gülüyoruz.”[4] Barry Sanders, tökezleyen olmamanın verdiği hazla güldüğümüzü söylüyor. Bu noktada gülme diğerinin üzerinde oluşturulan üstünlüğün ve acımanın sonucudur. Sanders bu noktada, gülmenin tehlikeli olduğunu ekliyor.
Üstünlük kuramına getirilen eleştirilerde, alay etme, küçük görmeden kaynaklı gülme reddedilmiştir. John Morreall gülmenin özünün “ani zafer duygusu”[5] olamayacağını söylüyor. John Morreall “Gülmeyi Ciddiye Almak” kitabında bununla alakalı bir anısını paylaşıyor: Bir zamanlar birisi espri yapmak için ben evde yokken buzdolabıma bir bowling topu koymuştu. Daha sonra mutfağa gidip dolabın kapısını açtığımda, gördüğüm manzara karşısında gülmekten öldüm. Ancak bu, hiçbir şey için değildi; üstelik hiç de üstünlük duygusu yoktu; yalnızca, bu nesneyi uygun olmayan bir yerde görmüş olmaktan ötürü gülmüştüm. Morreall, üstünlük kuramının gülmenin her halini kapsayan bir kuram olamayacağını söylüyor.
Gülmeye dair geliştirilen diğer teori, uyumsuzluk kuramıdır. Buzdolabında karşımıza çıkan bowling topuna Morreall’in gülmesi olağandır. Çünkü bowling topunun bulunması gereken yer bowling salonudur ve buzdolabına bowling topu konulmaz. Bu toplumsal ön kabul gerçekleşmediğinde uyumsuzluk açığa çıkar ve bu duruma güleriz. Ancak, John Morreall ekliyor: Eğer dolabımda zararsız bowling topu yerine, kobra yılanıyla karşılaşsaydım, bu duruma tepkim gülmek değil, buzdolabının kapısını hızla çarpıp kaçmak olurdu. Bu noktada uyumsuzluğa tepkinin daima gülme olduğunu söylemek yanlış olacaktır.
Gülmeye dair geliştirilen son kuram rahatlama kuramıdır. Bu kurama göre; kişi ya serbest kalan sinirsel enerjisiyle gülmeye başlar ve rahatlar ya da gülmenin kendisi bu sinirsel enerjinin birikmesine de neden olabilir. Freud espriler üzerine geliştirdiği kuramda diyor ki: Bir esprinin amacı eğer kendisiyse -yani masum bir espri değil de kasıtlı gerçekleştiriliyorsa- hizmet edebileceği iki amaç vardır; ya düşmanca bir espridir ya da açık saçık bir espridir. Düşmanca espri hiciv, saldırganlık ya da savunma amacına hizmet ederken, açık saçık espri gösterimcilik (teşhir) amacına hizmet eder. İster düşmanca olsun, ister açık saçık olsun, toplumun bizi baskı altında tuttuğu tüm yasak duyguları şakalar yoluyla bilince çıkarırız. Doğal itkileri şakalar yoluyla tatmin ederiz ve bu sebepten onlardan zevk alırız. |
“Eğer Freud, şaka yapıldığı zaman neden güldüğümüzü, biriktirilen engelleyici enerjinin boşaltılması olarak açıklayacaksa, ilk olarak bu enerjinin ne tür bir enerji olduğunu, bu enerjiyi nasıl ölçebileceğimiz, en azından varlığını nasıl belirleyeceğimizi açıklamalıdır. Freud, bu açıklamaları yapana kadar bu savların fazla açıklayıcı bir değeri yoktur.”[6]
John Morreall, Freud’un kuramının açıklayıcı bir gülme kuramı oluşturamayacağının altını çiziyor. Bununla birlikte üç kuramında -üstünlük, uyumsuzluk, rahatlama- gülme’nin önemli bir yönüne dikkati çektiğini, ancak kapsamlı bir gülme kuramının bunların hepsini içermesi gerektiğini söylüyor. Morreall kitabında da üç kuramı karşılaştırarak başlıyor ve sonunda kapsamlı bir kuram oluşturacak olan gülme durumlarının genel özelliklerine ulaşıyor. “Yeni Bir Kuram” başlığında toparladığı bu bölüme gülmenin biçim aldığı ilk özellikle başlıyor. Bu özellik; psikolojik durumdaki değişimlerdir. Bu değişim ciddi bir anlama ve kavrama sürecinden, uyumsuzluk sonucu gayriciddi duruma kadar düzenli bir değişimdir. Gülme sadece psikolojik durum değişimiyle olmaz. Üç kuramın ortaklaştığı gibi aniden de olabilir. Son olarak, Morreall ekliyor; psikolojik değişim hoş bir durumdur. Kendi zaferimizin hoşa gitmesi, herhangi bir uyumsuzluğun bizi güldürmesi, biriken enerjinin serbest bırakılması tüm bu duygular bizim gülmemize yol açar. Ancak sevdiğimiz birinin ölüm haberini aldığımızda yaşadığımız bu psikolojik değişim hoş değildir ve gülmeye neden olmaz.
“Fiji yerlileri hep suyun içinde olduklarından asla yıkanmazlarmış, ilk kez Avrupalıları, ellerini yıkarken gördüklerinde çok şaşırmışlar ve çok gülmüşler.”[7]
Çocukların bir şeyi komik bulmalarının nedeni, daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamış olmalarıdır. Ancak yaş ilerledikçe deneyimler artacağından ortaya çıkan durum ya da şeye ilişkin beklenti gelişecektir. Kişi ancak beklediği gibi olmadığında bunda komik bir durum bulacaktır. Buradaki şaşırtmaca, kişinin kavrayış dizgesinin bozulmuş olmasıdır. Çocuk ise henüz onun dünya resminde bulunmayan, hazır olmadığı şaşırtıcı yeni bir durumla karşılaştığı için komik bulacaktır.
“Adamın biri saatini pencereden atmış, niye? Çünkü zamanın uçup gittiğini görmek istemiş.”[8]
John Morreall diyor ki: Çocuğun ilk birkaç yıl yaptığı şakaların çoğu basit uyumsuzlukla şekillenir. Birisini uygunsuz kıyafetler içinde görmek ya da birisini yanlış isimle çağırmak gülmek için önemli nedenlerdir. Mesela bir kızı, oğlan ya da bir oğlanı, kız ismiyle çağırmak gibi. Çocuk artık altı yaşına geldiğinde soyut düşünebildiği için, bilmecelere, özellikle “adamın biri” diye başlayanlara merak sarar. Sekiz yaşından sonra, bilmeceler fıkralara dönüşür, on iki yaşında artık fıkralar, şakaların önüne geçer. Çocuk büyüdükçe, fıkrayı anlatma biçimi önem kazanır. Ergenlik çağında, karmaşık fıkralar takdir görür, gerçek hayatta olanlar komik bir biçimde anlatılır ve hazırcevaplık öne çıkar.
Yukarıdaki espri birçok yetişkin için komik değildir. Çünkü basit bir söz oyunu vardır. Bu espriyi kavrayış artık daha kolaydır ve bir “anilik ” içermediği gibi, bir zevk durumundan da bahsedemeyiz. John Morreall “Gülmeyi Ciddiye Almak” kitabında gülme durumlarını ikiye ayırıyor: mizahi olmayan gülme durumları ve mizahi gülme durumları.
John Morreall, Freud’un kuramının açıklayıcı bir gülme kuramı oluşturamayacağının altını çiziyor. Bununla birlikte üç kuramında -üstünlük, uyumsuzluk, rahatlama- gülme’nin önemli bir yönüne dikkati çektiğini, ancak kapsamlı bir gülme kuramının bunların hepsini içermesi gerektiğini söylüyor. Morreall kitabında da üç kuramı karşılaştırarak başlıyor ve sonunda kapsamlı bir kuram oluşturacak olan gülme durumlarının genel özelliklerine ulaşıyor. “Yeni Bir Kuram” başlığında toparladığı bu bölüme gülmenin biçim aldığı ilk özellikle başlıyor. Bu özellik; psikolojik durumdaki değişimlerdir. Bu değişim ciddi bir anlama ve kavrama sürecinden, uyumsuzluk sonucu gayriciddi duruma kadar düzenli bir değişimdir. Gülme sadece psikolojik durum değişimiyle olmaz. Üç kuramın ortaklaştığı gibi aniden de olabilir. Son olarak, Morreall ekliyor; psikolojik değişim hoş bir durumdur. Kendi zaferimizin hoşa gitmesi, herhangi bir uyumsuzluğun bizi güldürmesi, biriken enerjinin serbest bırakılması tüm bu duygular bizim gülmemize yol açar. Ancak sevdiğimiz birinin ölüm haberini aldığımızda yaşadığımız bu psikolojik değişim hoş değildir ve gülmeye neden olmaz.
“Fiji yerlileri hep suyun içinde olduklarından asla yıkanmazlarmış, ilk kez Avrupalıları, ellerini yıkarken gördüklerinde çok şaşırmışlar ve çok gülmüşler.”[7]
Çocukların bir şeyi komik bulmalarının nedeni, daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamış olmalarıdır. Ancak yaş ilerledikçe deneyimler artacağından ortaya çıkan durum ya da şeye ilişkin beklenti gelişecektir. Kişi ancak beklediği gibi olmadığında bunda komik bir durum bulacaktır. Buradaki şaşırtmaca, kişinin kavrayış dizgesinin bozulmuş olmasıdır. Çocuk ise henüz onun dünya resminde bulunmayan, hazır olmadığı şaşırtıcı yeni bir durumla karşılaştığı için komik bulacaktır.
“Adamın biri saatini pencereden atmış, niye? Çünkü zamanın uçup gittiğini görmek istemiş.”[8]
John Morreall diyor ki: Çocuğun ilk birkaç yıl yaptığı şakaların çoğu basit uyumsuzlukla şekillenir. Birisini uygunsuz kıyafetler içinde görmek ya da birisini yanlış isimle çağırmak gülmek için önemli nedenlerdir. Mesela bir kızı, oğlan ya da bir oğlanı, kız ismiyle çağırmak gibi. Çocuk artık altı yaşına geldiğinde soyut düşünebildiği için, bilmecelere, özellikle “adamın biri” diye başlayanlara merak sarar. Sekiz yaşından sonra, bilmeceler fıkralara dönüşür, on iki yaşında artık fıkralar, şakaların önüne geçer. Çocuk büyüdükçe, fıkrayı anlatma biçimi önem kazanır. Ergenlik çağında, karmaşık fıkralar takdir görür, gerçek hayatta olanlar komik bir biçimde anlatılır ve hazırcevaplık öne çıkar.
Yukarıdaki espri birçok yetişkin için komik değildir. Çünkü basit bir söz oyunu vardır. Bu espriyi kavrayış artık daha kolaydır ve bir “anilik ” içermediği gibi, bir zevk durumundan da bahsedemeyiz. John Morreall “Gülmeyi Ciddiye Almak” kitabında gülme durumlarını ikiye ayırıyor: mizahi olmayan gülme durumları ve mizahi gülme durumları.
“Mizahi Olmayan Gülme Durumları:
Gıdıklama
Cee yapma
Havaya atılıp tutulma
Sihirbazlık numarası izlemek
Tehlike ile karşılaşmanın ardında kendini yeniden güvence içinde duyumsama
Bir bulmaca ya da sorunu çözme
Bir spor etkinliğini ya da oyunu kazanma
Yolda eski bir dostla karşılaşma
Piyangodan para çıktığını öğrenme
Zevkli bir işe girişme
Utanç duyma
Histeri
Azot oksit solunumu
Mizahi Gülme Durumları:
Fıkra dinleme
Birisinin bir fıkrayı mahvettiğini duyma
Bir fıkrayı anlamayan birisine gülme
Birisini garip giysiler içinde görme
Bir örnek giyinmiş erişkin ikizlere rastlamak
Birisinin bir başkasının taklidini yaptığını görme
Saçma sapan böbürlenmelere ya da abartılı öykülere kulak misafiri olmak
Zekice hakaretlere kulak misafiri olmak
Üçlü uyaklar ya da aynı cümle içerisinde çok fazla ses benzeşmesi duyma
Ses ya da hece karışması ve cinaslara kulak misafiri olma
Bir çocuğun büyüklere özgü bir ifadeyi yerli yerinde kullandığını duyma
Yalnızca aptalca bir hava içinde olma ve yerli yersiz her şeye gülme”[9]
Gıdıklama
Cee yapma
Havaya atılıp tutulma
Sihirbazlık numarası izlemek
Tehlike ile karşılaşmanın ardında kendini yeniden güvence içinde duyumsama
Bir bulmaca ya da sorunu çözme
Bir spor etkinliğini ya da oyunu kazanma
Yolda eski bir dostla karşılaşma
Piyangodan para çıktığını öğrenme
Zevkli bir işe girişme
Utanç duyma
Histeri
Azot oksit solunumu
Mizahi Gülme Durumları:
Fıkra dinleme
Birisinin bir fıkrayı mahvettiğini duyma
Bir fıkrayı anlamayan birisine gülme
Birisini garip giysiler içinde görme
Bir örnek giyinmiş erişkin ikizlere rastlamak
Birisinin bir başkasının taklidini yaptığını görme
Saçma sapan böbürlenmelere ya da abartılı öykülere kulak misafiri olmak
Zekice hakaretlere kulak misafiri olmak
Üçlü uyaklar ya da aynı cümle içerisinde çok fazla ses benzeşmesi duyma
Ses ya da hece karışması ve cinaslara kulak misafiri olma
Bir çocuğun büyüklere özgü bir ifadeyi yerli yerinde kullandığını duyma
Yalnızca aptalca bir hava içinde olma ve yerli yersiz her şeye gülme”[9]
John Morreall, kitabında “mizahi olmayan gülme” durumları için gülme halinin ne şekilde oluştuğunu ayrıntılı olarak inceliyor. Ancak mizahi olmayan gülme durumları için Morreall “anilik” ve bu “anilikten alınan zevke” odaklanıyor. Yukarıdaki “adamın biri” diye başlayan espri altı yaşında bir çocuk için komik olacaktır. Ancak bu espri ilk duyduğunda bu duyuşun aniliği gülmeyi açığa çıkaracaktır. Kişi ikinci kez duyduğunda esprinin “vuruş anı” etkisi altına almayacaktır. ‘Gülmekten alınan zevk’e geçtiğimizde, Morreall bir bebeğin gıdıklanması örneğini veriyor. Bir bebek gıdıklandığında buna güler ya da ‘cee’ oynarken anne yüzünü kapatıp açtığında bebek, annenin kaybolup yeniden geri döndüğünü düşünür. Bu ani değişimler bebekte gülmeye neden olur ve bebek bundan zevk alır. Ancak, anne yüzünü uzunca kapatırsa bebek terk edildiğini zannedecektir ya da uzun süre gıdıklanırsa bebek bu durumdan rahatsız olacaktır. Bu halde bir zevkten bahsedemeyiz. Onun yerini huzursuzluk alacaktır.
|
John Morreall ‘mizahi gülme durumları’ için de aniliğin yanı sıra, durumları uyumsuz bulmanın etkili olduğunu söylüyor. “Uyumsuzluk konusunda dikkat etmemiz gereken tek şey, mizahi durumun, uyumsuzluğun kendisi olarak değil, uyumsuzluğun kavrayışımızla olan ilişkisiyle ortaya çıkmasıdır. Bir şeyin uyumsuz olması demek, kişinin kafasında, şeylerin nasıl olduğuna ilişkin kalıbı bozmak demektir. Bir bireyin bir şeyi uyumsuz bulması, onun deneyiminin ve beklentilerinin neler olduğuna bağlıdır.”[10]
Bu durumda gülme uyaranının değişik biçimlerde uyumsuzluk içerdiğini söyleyebiliriz. John Morreall bu noktada uyumsuzluğu “nesne ya da durumun uyumsuzluğu ile bir insanın o nesneyi ya da durumu temsil edişindeki uyumsuzluk” olarak ikiye ayırıyor: Şeylerdeki uyumsuzluk ve sunuştaki uyumsuzluk.
Buster Keaton General Filmi Üzerine
Johnnie Gray makinisttir. Bir gün Johnnie sevgilisini ziyaret ederken Kuzey’de savaş çıktığı haberi gelir. Sevgilisi, Johnnie’nin de askere gitmesini yoksa onun yüzüne asla bakmayacağını söyler. Johnnie bunun üzerine askerlik başvurusunda bulunur ancak makinist olduğu için Güney’de ona daha çok ihtiyaç vardır. Johnnie askere alınmaz. buster-keatonHayalleri yıkılan Johnnie sevgili tarafından da terk edilir. Aradan bir yıl geçer ve yine bir gün Johnnie’in makinist olduğu tren düşmanlar tarafından kaçırılır. Johnnie tek başına treni takip etmeye başlar. Bu sırada sevgilisi de trendedir. Johnnie artık hem treni hem de düşmanların eline geçen sevgilisini kurtarmalıdır. Johnnie film sonunda bu ikisini de yapar. Üstelik bu sırada düşman sularında elde ettiği saldırı planlarıyla savaşın seyrini belirler. Johnnie teğmen olur. Johnnie hem teğmen olmuş hem de sevgilisine yeniden kavuşmuştur.
Johnnie, sevgilisinin isteği üzerine askerlik başvurusu için ofise gider. Ancak makinist olduğu için askere alınmaz. Bu durum üzerine Johnnie, bin bir çeşit hileye başvurur. Önce kendini başkasıymış gibi tanıtır, sonra başkasının kabül kâğıdını gizlice alır. Ancak her defasında yakalanır. Bu sahnede gülmeyi oluşturan şey, Johnnie karakterinin inadıdır. Johnnnie kendisine Güney’de daha çok ihtiyaç olacağını bilmiyordur ve alınmamasının önünde hiçbir neden görmemektedir. Sonunda Johnnie yaka paça ofisten dışarı çıkarılır. Bu sefer Johnnie bağırır: “Eğer savaşı kaybederseniz suçlusu ben değilim.” Bu replik daha da komiktir. Çünkü savaş onsuz da kazanılabilir. Ancak Johnnie’nin kendini yerleştirdiği konum komiktir. Bu komiği oluşturan da Johnnie’nin kendini “herkesten” farklı görmesidir. Buraya kadar şeydeki uyumsuzluk üzerinde durdum. Johnnie gerçeğin içinden sahneye aktarılmış bir karakterdir. Kişi değil de, karakter olduğu noktada Johnnie abartılarak görünür kılınıyor. Yukarıdaki duruma ve repliğe gülmemizin nedeni; kendimizdeki uyumsuzluğu görüyor olmamız ve sunuştaki abartının verdiği zevk.
Bir diğer sahneden Johnnie’nin makinisti olduğu tren düşman askerleri tarafından kaçırılır. Şansızlık bu ya sevdiği kadın da bu trendedir. Johnnie trenin hareket ettiğini gördüğünde herkes gibi arkasından koşar ve diğerleri kısa süre sonra koşmayı bırakır. Ancak Johnnie bırakmaz. Oysa trenin ardından koşarak yetişilmeyeceğini herkes bilir. Johnnie de bunu bilir ancak o trene yetişme arzusu her şeyin önünde gelir. Johnnie’nin inatçı karakteri yine karşımızdadır ve gülmeye neden olur. Johnnie koşamaya devam ederken, sonunda ray üzerinde onu hızla götürecek bir sistemle karşılaşır. Her şey yoluna girdi derken, düşman askerlerin ray parçasını çıkardığını görürüz. Hemen ardından da Johnnie’nin mekanizması düşüp parçalanır. Ancak bu sefer bulduğu bir bisikletle yoluna devam eder. Sonunda Johnnie birliğine ulaşır ve durumu haber verir. Johnnie önüne çıkan her engel karşısında oldukça soğuk ve oldukça kararlı tepkiler vermeye bundan sonra da devam eder.
Johnnie kaçırılan trenin peşinden giderken, bir nokta da havanla karşılaşır ve trenin ardına bağlayıp yanına alır. Amacı önünde giden trene gülle atarak etkisiz hale getirmektir. Johnnie, gülleyi yerine yerleştirir, havanı ateşler ve kendinden oldukça emin bir şekilde makinist kabinine geçer. Ancak hemen ardından gelen güllenin yanına düştüğünü görürüz. Johnnie bu başarısızlık karşısında umutsuzluğa düşmez, aynı işlemi yeniden gerçekleştirir. Burada güldüğümüz şey tamamen Johnnie’nin başarısızlığı ve bu başarısızlığa verdiği tepkidir. Havanı kullanmayı bilmiyor olmasına rağmen kendinden oldukça emin olması, başarısızlık karşısında yılmak yerine yeniden denemesi Johnnie’yi uyumsuz bir karakter olarak görmemize neden oluyor. Çünkü alışık olunan şey, başarısızlığın umutsuzluğu beraberinde getirmesidir. Johnnie yeniden gülleyi, havana yerleştirdiğinde bu sefer ayağı takılır ve bir şekilde havan kendisine döner. Bir de ayağı zincire takılan Johnnie bu durumdan nasıl kurtulacaktır? Tüm aksilikler sanki Johnnie’nin başına geliyormuş izlenimi uyanır. Alımlayıcı açısından bu durum bir sorun teşkil etmez. Çünkü bu bir filmdir ve alımlayıcının güvenliğini tehlikeye atmayacaktır.
Johnnie kendine doğrulmuş havandan kaçarken, gülle öndeki trene yakın bir yere düşer ve treni kaçıran kişiler tedirgin olurlar. Burada komik olan şey sunuşun kendisidir. Çünkü önde, kaçırılan trende on iki kişi vardır ve arkada onları takip eden trenle başa çıkmaya çalışıyorlardır. Güllenin atılmasıyla birlikte treni kaçıranlar daha iyi önlemler almaya karar verirler. Ancak Johnnie’nin tek başına olduğunu bilmiyorlardır. Bu bilgi sadece alımlayıcıya aittir ve tren kaçıranlar Johnnie’ nin yalnız başına olduğunu gördüklerinde şaşırırlar. Johnnie’den kaçan trendekiler bu bilgiyi sahnenin başından beri biliyor olsalardı ne olurdu? Kreşendo yazılmamış olurdu ve hikâyede şaşırtıcı unsurlar yazılmış olmazdı. Elbette Johnnie’nin yalnız olduğu bilgisi alımlayıcı için yeni bir bilgi değildir. Ancak bu bilgiyi yeni edinen on iki kişinin yaşadığı şaşkınlık yenidir. Böylece sahne boyunca var olan uyumsuzluk görünür kılınarak gülmeye neden olur.
Filmin sonunda Johnnie hem sevgilisini düşmanların elinden kurtarmış, hem de düşman askerlerin planlarını ordusuna bildirerek savaşın kazanılmasını sağlamıştır. Johnnie resmi olarak askere alınmamış olmasının yanında hiç silah tutmayı, ateş etmeyi de bilmiyordur. Nitekim film sonunda askerlerle birlikte nişan aldığı bir noktada yine birçok başarısızlık sergiler. Bir askere silahlın kabzasıyla yanlışlıkla vurur, yanlış yere nişan alır. Ancak teğmen statüsüne ulaşmıştır. Askere kabul edilmediğinde söylediği “Eğer savaşı kaybederseniz suçlusu ben değilim.” repliğinin hakkını vermiştir. O savaşa dâhil olduğu için ordusu zafer kazanmıştır. Aslında alımlayıcı Johnnie’nin inancı ve inatçılığında kendini görür. Johnnie de kendi aksaklıklarımızı ya da yanımızdakinin aksaklığını görürüz. Her ne olursa olsun, güldüğümüz yine kendimiziz.
İster mizahi olsun, ister olmasın gülmeye neden olan şey o an’da saklıdır. O an, gülmeye neden olabilecek uygun koşullar oluşmuştur. Eğer bu koşullarla ilişki kurmayı tercih etme ihtimali olan kişi de mevcutsa ve kişi koşulla ilişki kurmuşsa, gülme açığa çıkar. Bu koşullar “ceee” oyunu da olabilir, Johnnie’nin üstün askerlik becerisi de olabilir, buzdolabına konan bowling topu da olabilir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Tıpkı gülmeye neden olan koşullar gibi. Gülme tek başına bir nedenden ya da bir teoriden ibaret değildir. Tek başına rahatlama, üstünlük ve uyumsuzluk kuramlarıyla gülmeyi açıklayamayız. Her gülmenin kendine özgü koşulları ve nedenleri vardır. Ancak şunu biliriz ki; her gülme duygusal ve fiziksel bir yoğunluk taşır.
Bu durumda gülme uyaranının değişik biçimlerde uyumsuzluk içerdiğini söyleyebiliriz. John Morreall bu noktada uyumsuzluğu “nesne ya da durumun uyumsuzluğu ile bir insanın o nesneyi ya da durumu temsil edişindeki uyumsuzluk” olarak ikiye ayırıyor: Şeylerdeki uyumsuzluk ve sunuştaki uyumsuzluk.
Buster Keaton General Filmi Üzerine
Johnnie Gray makinisttir. Bir gün Johnnie sevgilisini ziyaret ederken Kuzey’de savaş çıktığı haberi gelir. Sevgilisi, Johnnie’nin de askere gitmesini yoksa onun yüzüne asla bakmayacağını söyler. Johnnie bunun üzerine askerlik başvurusunda bulunur ancak makinist olduğu için Güney’de ona daha çok ihtiyaç vardır. Johnnie askere alınmaz. buster-keatonHayalleri yıkılan Johnnie sevgili tarafından da terk edilir. Aradan bir yıl geçer ve yine bir gün Johnnie’in makinist olduğu tren düşmanlar tarafından kaçırılır. Johnnie tek başına treni takip etmeye başlar. Bu sırada sevgilisi de trendedir. Johnnie artık hem treni hem de düşmanların eline geçen sevgilisini kurtarmalıdır. Johnnie film sonunda bu ikisini de yapar. Üstelik bu sırada düşman sularında elde ettiği saldırı planlarıyla savaşın seyrini belirler. Johnnie teğmen olur. Johnnie hem teğmen olmuş hem de sevgilisine yeniden kavuşmuştur.
Johnnie, sevgilisinin isteği üzerine askerlik başvurusu için ofise gider. Ancak makinist olduğu için askere alınmaz. Bu durum üzerine Johnnie, bin bir çeşit hileye başvurur. Önce kendini başkasıymış gibi tanıtır, sonra başkasının kabül kâğıdını gizlice alır. Ancak her defasında yakalanır. Bu sahnede gülmeyi oluşturan şey, Johnnie karakterinin inadıdır. Johnnnie kendisine Güney’de daha çok ihtiyaç olacağını bilmiyordur ve alınmamasının önünde hiçbir neden görmemektedir. Sonunda Johnnie yaka paça ofisten dışarı çıkarılır. Bu sefer Johnnie bağırır: “Eğer savaşı kaybederseniz suçlusu ben değilim.” Bu replik daha da komiktir. Çünkü savaş onsuz da kazanılabilir. Ancak Johnnie’nin kendini yerleştirdiği konum komiktir. Bu komiği oluşturan da Johnnie’nin kendini “herkesten” farklı görmesidir. Buraya kadar şeydeki uyumsuzluk üzerinde durdum. Johnnie gerçeğin içinden sahneye aktarılmış bir karakterdir. Kişi değil de, karakter olduğu noktada Johnnie abartılarak görünür kılınıyor. Yukarıdaki duruma ve repliğe gülmemizin nedeni; kendimizdeki uyumsuzluğu görüyor olmamız ve sunuştaki abartının verdiği zevk.
Bir diğer sahneden Johnnie’nin makinisti olduğu tren düşman askerleri tarafından kaçırılır. Şansızlık bu ya sevdiği kadın da bu trendedir. Johnnie trenin hareket ettiğini gördüğünde herkes gibi arkasından koşar ve diğerleri kısa süre sonra koşmayı bırakır. Ancak Johnnie bırakmaz. Oysa trenin ardından koşarak yetişilmeyeceğini herkes bilir. Johnnie de bunu bilir ancak o trene yetişme arzusu her şeyin önünde gelir. Johnnie’nin inatçı karakteri yine karşımızdadır ve gülmeye neden olur. Johnnie koşamaya devam ederken, sonunda ray üzerinde onu hızla götürecek bir sistemle karşılaşır. Her şey yoluna girdi derken, düşman askerlerin ray parçasını çıkardığını görürüz. Hemen ardından da Johnnie’nin mekanizması düşüp parçalanır. Ancak bu sefer bulduğu bir bisikletle yoluna devam eder. Sonunda Johnnie birliğine ulaşır ve durumu haber verir. Johnnie önüne çıkan her engel karşısında oldukça soğuk ve oldukça kararlı tepkiler vermeye bundan sonra da devam eder.
Johnnie kaçırılan trenin peşinden giderken, bir nokta da havanla karşılaşır ve trenin ardına bağlayıp yanına alır. Amacı önünde giden trene gülle atarak etkisiz hale getirmektir. Johnnie, gülleyi yerine yerleştirir, havanı ateşler ve kendinden oldukça emin bir şekilde makinist kabinine geçer. Ancak hemen ardından gelen güllenin yanına düştüğünü görürüz. Johnnie bu başarısızlık karşısında umutsuzluğa düşmez, aynı işlemi yeniden gerçekleştirir. Burada güldüğümüz şey tamamen Johnnie’nin başarısızlığı ve bu başarısızlığa verdiği tepkidir. Havanı kullanmayı bilmiyor olmasına rağmen kendinden oldukça emin olması, başarısızlık karşısında yılmak yerine yeniden denemesi Johnnie’yi uyumsuz bir karakter olarak görmemize neden oluyor. Çünkü alışık olunan şey, başarısızlığın umutsuzluğu beraberinde getirmesidir. Johnnie yeniden gülleyi, havana yerleştirdiğinde bu sefer ayağı takılır ve bir şekilde havan kendisine döner. Bir de ayağı zincire takılan Johnnie bu durumdan nasıl kurtulacaktır? Tüm aksilikler sanki Johnnie’nin başına geliyormuş izlenimi uyanır. Alımlayıcı açısından bu durum bir sorun teşkil etmez. Çünkü bu bir filmdir ve alımlayıcının güvenliğini tehlikeye atmayacaktır.
Johnnie kendine doğrulmuş havandan kaçarken, gülle öndeki trene yakın bir yere düşer ve treni kaçıran kişiler tedirgin olurlar. Burada komik olan şey sunuşun kendisidir. Çünkü önde, kaçırılan trende on iki kişi vardır ve arkada onları takip eden trenle başa çıkmaya çalışıyorlardır. Güllenin atılmasıyla birlikte treni kaçıranlar daha iyi önlemler almaya karar verirler. Ancak Johnnie’nin tek başına olduğunu bilmiyorlardır. Bu bilgi sadece alımlayıcıya aittir ve tren kaçıranlar Johnnie’ nin yalnız başına olduğunu gördüklerinde şaşırırlar. Johnnie’den kaçan trendekiler bu bilgiyi sahnenin başından beri biliyor olsalardı ne olurdu? Kreşendo yazılmamış olurdu ve hikâyede şaşırtıcı unsurlar yazılmış olmazdı. Elbette Johnnie’nin yalnız olduğu bilgisi alımlayıcı için yeni bir bilgi değildir. Ancak bu bilgiyi yeni edinen on iki kişinin yaşadığı şaşkınlık yenidir. Böylece sahne boyunca var olan uyumsuzluk görünür kılınarak gülmeye neden olur.
Filmin sonunda Johnnie hem sevgilisini düşmanların elinden kurtarmış, hem de düşman askerlerin planlarını ordusuna bildirerek savaşın kazanılmasını sağlamıştır. Johnnie resmi olarak askere alınmamış olmasının yanında hiç silah tutmayı, ateş etmeyi de bilmiyordur. Nitekim film sonunda askerlerle birlikte nişan aldığı bir noktada yine birçok başarısızlık sergiler. Bir askere silahlın kabzasıyla yanlışlıkla vurur, yanlış yere nişan alır. Ancak teğmen statüsüne ulaşmıştır. Askere kabul edilmediğinde söylediği “Eğer savaşı kaybederseniz suçlusu ben değilim.” repliğinin hakkını vermiştir. O savaşa dâhil olduğu için ordusu zafer kazanmıştır. Aslında alımlayıcı Johnnie’nin inancı ve inatçılığında kendini görür. Johnnie de kendi aksaklıklarımızı ya da yanımızdakinin aksaklığını görürüz. Her ne olursa olsun, güldüğümüz yine kendimiziz.
İster mizahi olsun, ister olmasın gülmeye neden olan şey o an’da saklıdır. O an, gülmeye neden olabilecek uygun koşullar oluşmuştur. Eğer bu koşullarla ilişki kurmayı tercih etme ihtimali olan kişi de mevcutsa ve kişi koşulla ilişki kurmuşsa, gülme açığa çıkar. Bu koşullar “ceee” oyunu da olabilir, Johnnie’nin üstün askerlik becerisi de olabilir, buzdolabına konan bowling topu da olabilir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Tıpkı gülmeye neden olan koşullar gibi. Gülme tek başına bir nedenden ya da bir teoriden ibaret değildir. Tek başına rahatlama, üstünlük ve uyumsuzluk kuramlarıyla gülmeyi açıklayamayız. Her gülmenin kendine özgü koşulları ve nedenleri vardır. Ancak şunu biliriz ki; her gülme duygusal ve fiziksel bir yoğunluk taşır.
[1] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 6.
[2] Sanders Barry, Kahkahanın Zaferi, syf. 101-102.
[3] Bergson Henri, Gülme, syf. 15-16.
[4] Sanders Barry, Kahkahanın Zaferi, syf. 27.
[5] Ani zafer duygusu: Bergson’un Gülme adlı kitabında da bahsettiği bir bedensel ya da eylemsel aksaklık sonucu oluşan gülmenin yarattığı zafer duygusu.
[6] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 47.
[7] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 66.
[8] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 67-68.
[9] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 3-4.
[10] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 89-90.
- John Morreall, Gülmeyi Ciddiye Almak, İris Yayıncılık, 1997
- Barry Sanders, Kahkahanın Zaferi, Ayrıntı Yayınları, 2001
- Bergson Henri, Gülme, Ayrıntı Yayınları, 2015
[1] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 6.
[2] Sanders Barry, Kahkahanın Zaferi, syf. 101-102.
[3] Bergson Henri, Gülme, syf. 15-16.
[4] Sanders Barry, Kahkahanın Zaferi, syf. 27.
[5] Ani zafer duygusu: Bergson’un Gülme adlı kitabında da bahsettiği bir bedensel ya da eylemsel aksaklık sonucu oluşan gülmenin yarattığı zafer duygusu.
[6] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 47.
[7] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 66.
[8] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 67-68.
[9] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 3-4.
[10] Morreall John, Gülmeyi Ciddiye Almak, syf. 89-90.
13 Temmuz 2016