Ev, Mercedes ve Annelerin Karmaşası
Songül Bingöl
Şu sıralar Galata Perform’da Ba’nın, ‘Ev, Mercedes ve Anneler’ adlı performans- oyunu sahneleniyor. Yönetmenliğini Yusuf Demirkol’un üstlendiği oyunda bir dil oluşturulmaya çalışılıyor ve bu dili oluşturmak için en küçük parçadan başlanıyor; harflerden. Zamanla hecelere, kelimelere ve tümcelere evrilerek sonunda kısa bir hikaye oluşturuluyor. Fakat bu evrilme süreci, oyunun yaklaşık üç çeyreğini kapsıyor. Uzun uzun üretilen harfler, aynı sürede tüketiliyor ve bir sonraki aşamaya geçiliyor. Burcu Halaçoğlu’nun performans sergilediği bu oyunda, çeşitli beden egzersizleri de bu alıştırmalar bütününe eşlik ediyor.
Oyun başladığında oyuncu tekerlekli bir sandalyede oturuyor. Ayakkabısıyla uyumlu pembe peruğu ve omuzdan askılı siyah pantolonuyla marjinal bir görüntü sergiliyor. Oyun boyunca tekerlekli sandalyede oturacağını düşündüğümüz oyuncu, kısa bir süre sonra ayağa kalkıyor ve küçük küçük hareketlerle sahnede bir devinim yaratmaya başlıyor. Dilin inşasıyla birlikte, hareketlerin de oluşumu söz konusu. Tıpkı harfler, heceler gibi beden de en küçük hareketten başlayıp daha büyük ve daha zorlu bir egzersize meyil ediyor. Oyun başladığında, “acaba şimdi ne olacak?” sorusu, kısa bir süre sonra, seyircinin tahayyül mekanizmasını çalıştırmasıyla cevabını buluyor. Fakat dilin oluşturulduğu hikayeye bakınca da, pek anlaşılır türden olmadığını görüyoruz. Hikayenin anlatıcısı, kahramanı belli değil. Hikayeyi konumlandıracağımız zemin, sesler ve harfler gibi havada kalıyor. Akılda kalan; öğretmen Hamide, rüyasında karıncalar görüyor ve öldükten sonra öğretmen arkadaşı Mukaddes Hanım’ın yanına gömülmek istiyor. Mukaddes Hanım da ölmeden önce rüyasında karıncalar görmüş. Bu sebeple Hamide Hanım da öleceğine inanıyor. Ardından kaza, ölüm ve Mercedes. |
burada asıl hedeflenen, seyirciyi performansa dahil edip, birlikte deneyimlemek. Seyircinin hikaye anlatma sürecine katılıp, kendi hikayesini oluşturması amaçlanıyor. Konsept ve Yönetmen: Yusuf Demirkol
Metin: Ferdi Çetin Performans: Burcu Halaçoğlu Üst Ses: Beyti Engin Ses Tasarım: Uğur Serttaş Fotoğraf ve Video: Ismayıl Hacıyev |
Oyunun metnini Ferdi Çetin’in, ‘Annem İlkokul Babam Boş’ adlı öyküsü oluşturuyor. Metin, oyunun merkez noktasında yer almıyor ve hatta anlaşılması da beklenmiyor. Çünkü burada asıl hedeflenen, seyirciyi performansa dahil edip, birlikte deneyimlemek. Seyircinin hikaye anlatma sürecine katılıp, kendi hikayesini oluşturması amaçlanıyor. Fakat bu noktada bir engelle karşılaşıyoruz. Çünkü ‘performans’, sahne- seyirci ayrımının belirginleştiği bir yapı içerisinde ve oyuncunun seyirciler üzerinde egemenlik kurduğu bir ilişki çerçevesinde gerçekleşiyor. Bu atmosfer içerisinde sergilenen performans – oyun da, daha çok tiyatro oyunu niteliği kazanıyor. Seyirci kendisini performansa dahil etmeden, klasik seyirci mantığıyla, kendisine sunulanı izliyor. Hal böyle olunca da asıl amaçlanan; seyircinin performansa katılımı gerçekleşemiyor. Oyuncunun seyirciyi yok sayarak yaptığı egzersizler, su içmek için verdiği arada dahi ‘tek başınalık’ durumu, seyirci – sahne arasındaki ayrımı pekiştiriyor.
Sahne dekoru da zihinlerde karmaşa yaratıyor. Fonda Pop Art sanatının bir ürünü olarak sunulan Mercedes resmi yer alıyor. Zeminde bir evin krokisi, sahnenin solunda tavana asimetrik asılmış ekranı karıncalı bir televizyon, sahnenin sağında ise yine tavana asimetrik asılmış büyük bir ayna. Sahne gerisinde tekerlekli bir sandalye ve hemen yanında büyük bir alışveriş çantası yer alıyor. Farklı amaçlara hizmet eden bu göstergeler kafalarda soru işaretlerine neden oluyor. Özellikle fondaki ‘Mercedes resmi’ neden var? Tüketime yardımcı bir reklam aracı olarak doğan, Pop Art sanatının ürününü kullanmak ne kadar doğru? Bu, iletiyi farklı bir noktaya çekip, bakışı üretim – tüketim ilişkisiyle sınırlandırmaz mı? Bütün bu sorular ve zihinsel karmaşa, üzerine çok fazla düşünülmeden çalışılmış bir sahne oyunu olduğunu hissettiriyor. |
1 Şubat 2014