Mesajı İletme Kaygısı İle Sızı
E.Gizem Gülümser
Salih Efiloğlu’nun yazdığı, Kubilay Penbiklioğlu’nun yönettiği ve Dilek Tekintaş’ın dramaturjisini yaptığı “Sızı”, Şehir Tiyatroları’nın bu sezonki oyunlarından biri. Oyun broşüründe; “Her karanlığın sonunda güneş yine doğar, her acıdan geriye derin bir sızı kalır” yazıyor. Metin, seyirciyi Anadolu’dan başlayıp Fransa’ya uzanan bir göç hikayesi sunuyor.
1913 senesinde bir grup Ermeni aile Anadolu’dan ayrılmak zorunda kalıyorlar. Bir anlatıcı ile desteklenen ara bölümlerde sahneye 1913-1941 arasında Dünya’yı saran kaos ortamının görüntüleri yansıtılıyor. Ve sene 1941 olduğunda oyun açılıyor.
Göç etmek zorunda kalmış olan aileler 1941’de Fransa’dadırlar. Buluşarak, Türkiye’yi, oradaki eski yaşamları konuşurlar. Oyundaki karakterler hakkında hemen hemen başka bir bilgi öğrenemiyoruz. Birbirleriyle görüşen, vatan hasreti ile yanıp tutuşan insanlar olduklarını anlıyoruz. Orada çok da mutlu değiller ve dillerinde hep göç etmeden önceki bulundukları yer var. “Öteki olmak” eleştirisi de içeren metin, Türkiye coğrafyasında başlayıp Fransa’da kendileri gibi Ermeni olan bir grup sokak serserisinin zulmüne maruz kalan Ermeni ailelerinin yaşadıklarından kesitler sunuyor. Fransa’da huzur bulamayacakları her fırsatta serseriler tarafından söylenen aileler, bu tehditler ile yaşamak istemiyorlar. Her birinin ağzında “memleket”, “hasret” kelimeleri eksik değilken, Fransa’dan Türkiye’ye dönme istekleri de giderek artıyor.
1913 senesinde bir grup Ermeni aile Anadolu’dan ayrılmak zorunda kalıyorlar. Bir anlatıcı ile desteklenen ara bölümlerde sahneye 1913-1941 arasında Dünya’yı saran kaos ortamının görüntüleri yansıtılıyor. Ve sene 1941 olduğunda oyun açılıyor.
Göç etmek zorunda kalmış olan aileler 1941’de Fransa’dadırlar. Buluşarak, Türkiye’yi, oradaki eski yaşamları konuşurlar. Oyundaki karakterler hakkında hemen hemen başka bir bilgi öğrenemiyoruz. Birbirleriyle görüşen, vatan hasreti ile yanıp tutuşan insanlar olduklarını anlıyoruz. Orada çok da mutlu değiller ve dillerinde hep göç etmeden önceki bulundukları yer var. “Öteki olmak” eleştirisi de içeren metin, Türkiye coğrafyasında başlayıp Fransa’da kendileri gibi Ermeni olan bir grup sokak serserisinin zulmüne maruz kalan Ermeni ailelerinin yaşadıklarından kesitler sunuyor. Fransa’da huzur bulamayacakları her fırsatta serseriler tarafından söylenen aileler, bu tehditler ile yaşamak istemiyorlar. Her birinin ağzında “memleket”, “hasret” kelimeleri eksik değilken, Fransa’dan Türkiye’ye dönme istekleri de giderek artıyor.
Kostümler döneme uygun olarak seçilmiş. Dekor ise her sahnede değişiyor. Sahne arkası ekibini dekoru değiştirirken izliyoruz. Sahnenin sol tarafında duran masaya ise oyunun sonuna dek sahnelemenin merak unsuru olacak olan oyun karakteri oturup daktilosunda bir şeyler yazıyor. Yönetmen sahnemelenin sonuna doğru bu oyun kişisinin kim olduğunu açıklasa da izleyici için çok anlaşılır değil.
Fransa’da yaşayan ailelerin sahneleri arasına yerleştirilen Anlatıcı ise hep aynı ses tonuyla konuşarak seyircinin ilgisini bir süre sonra kaybediyor. Sürekli aynı sözleri tekrar eden; aynı vurgu ve tonlama yaparak, aynı biçimde konuşan oyuncu sahneye girdiğinde, seyirci ne dinleyeceğini tahmin ediyor. Metinde vurgusu yapılmak istenen “yurt, “bereket” “Anadolu” kavramlarına ve “göç” meselesine dikkat çekmek için yerleştirilmiş bir karakter Anlatıcı . Onun kostümü ise diğer oyun kişilerinden farklı olarak yöresel parçalar kullanılarak tamamlanmış.
Oyun vatan hasreti çeken, ötekileştirilmiş bir grup Ermeni ailenin melodramını temsil ediyor. Oyunun mesajı, bütünden çıksa da sahnelemede her sahnede aynı mesaja vurgu yapılmış. Oyunun kötü karakterlerinin ise neden kötü oldukları ile ilgili hiçbir bilgi edinemiyoruz. Onlar da Yeşilçam’ın kötü adamları gibi; karikatürize, geçmişleri bilinmeyen, abartılı kahkahalar atan ve hayatlarının tek amacı kötülük yapmak olan tipler olarak çizilmişler. Eğer onları da oyunun ana karakterlerine yapıldığı gibi geçmiş hikayeleri ile gösterilselerdi, yaptıkları “kötülük”lerin sebebini anlayabilirdik. Sahnelemede en çok dikkat çeken bölüm: panolara yansıtılan videolar ve yer yer dekor görevi gören resimler oluyor. Bu, metni desteklemek için tercih edilmiş bir yol olsa da bazı sahnelerde yetersiz kalıyor. Video mapping ile sağlanan ek sahneler atmosferi dış alanlara taşımayı sağlıyor, tren garı gibi. İç mekanlar için kullanılan görseller ise videoların aksine daha az özen gösterilmiş çizimler. Bu da bazı sahnelerde izleyicinin dikkatini dağıtabiliyor.
Oyunun ana sorunu metni önem sırasında ilk ve tek olarak kabul etmek. Geriye kalan ışık, ses, müzik, oyunculuk gibi öğelerin üzerine çok düşünülmemiş. Yönetmen, metnin dışında kalan her şeyi metne koşulsuz hizmet etmesi üstüne kurgulamayı tercih etmiş. Metin ise mesajını iletebilme kaygısı taşıyor yalnızca. Yazar, oyunu kurgularken, her sahneyi vermek istediği mesaja göre yazmış. Tüm diyaloglar tekrarlar ile ilerliyor. İzleyici de her sahne için belirlenen aynı mesajı izliyor.
Fransa’da yaşayan ailelerin sahneleri arasına yerleştirilen Anlatıcı ise hep aynı ses tonuyla konuşarak seyircinin ilgisini bir süre sonra kaybediyor. Sürekli aynı sözleri tekrar eden; aynı vurgu ve tonlama yaparak, aynı biçimde konuşan oyuncu sahneye girdiğinde, seyirci ne dinleyeceğini tahmin ediyor. Metinde vurgusu yapılmak istenen “yurt, “bereket” “Anadolu” kavramlarına ve “göç” meselesine dikkat çekmek için yerleştirilmiş bir karakter Anlatıcı . Onun kostümü ise diğer oyun kişilerinden farklı olarak yöresel parçalar kullanılarak tamamlanmış.
Oyun vatan hasreti çeken, ötekileştirilmiş bir grup Ermeni ailenin melodramını temsil ediyor. Oyunun mesajı, bütünden çıksa da sahnelemede her sahnede aynı mesaja vurgu yapılmış. Oyunun kötü karakterlerinin ise neden kötü oldukları ile ilgili hiçbir bilgi edinemiyoruz. Onlar da Yeşilçam’ın kötü adamları gibi; karikatürize, geçmişleri bilinmeyen, abartılı kahkahalar atan ve hayatlarının tek amacı kötülük yapmak olan tipler olarak çizilmişler. Eğer onları da oyunun ana karakterlerine yapıldığı gibi geçmiş hikayeleri ile gösterilselerdi, yaptıkları “kötülük”lerin sebebini anlayabilirdik. Sahnelemede en çok dikkat çeken bölüm: panolara yansıtılan videolar ve yer yer dekor görevi gören resimler oluyor. Bu, metni desteklemek için tercih edilmiş bir yol olsa da bazı sahnelerde yetersiz kalıyor. Video mapping ile sağlanan ek sahneler atmosferi dış alanlara taşımayı sağlıyor, tren garı gibi. İç mekanlar için kullanılan görseller ise videoların aksine daha az özen gösterilmiş çizimler. Bu da bazı sahnelerde izleyicinin dikkatini dağıtabiliyor.
Oyunun ana sorunu metni önem sırasında ilk ve tek olarak kabul etmek. Geriye kalan ışık, ses, müzik, oyunculuk gibi öğelerin üzerine çok düşünülmemiş. Yönetmen, metnin dışında kalan her şeyi metne koşulsuz hizmet etmesi üstüne kurgulamayı tercih etmiş. Metin ise mesajını iletebilme kaygısı taşıyor yalnızca. Yazar, oyunu kurgularken, her sahneyi vermek istediği mesaja göre yazmış. Tüm diyaloglar tekrarlar ile ilerliyor. İzleyici de her sahne için belirlenen aynı mesajı izliyor.
20 Şubat 2018