Başka Türlü Sevda Bu
Fatma Onat
Her şey gibi sevme biçimlerinin de çoklarımızın bildiği kadar olduğunu zannediyoruz. Şefkat, öfke, merhamet, intikam, sadakat, lanet, tutsaklık, özgürlük, acı ve insana dair ne varsa hepsi gibi aşkı da çoklarımızın yaşadığı kadar sanıyoruz. Konumlandıramadığımız yerden gelene ikna olmakta tereddüt ediyor, anlamamakta ısrarcı oluyoruz. Kendimizi her duyguyu tanıyacak kadar kudretli sayıyor, tanımadığımızı yadırgama, küçümseme, dışlama hadsizliğine bürünüyoruz. Bu duygusal ve duyusal yanılsamamızı dürten bir prodüksiyon “Apaçi Gızlar". Oyun, sevmenin binbir türlüsünden birini çıkarıyor karşımıza. Çokça sahici görünen, ama her anında bir temsil olduğunu da hissettiren bir oyun bu. Gerçekten öyleymiş gibi konuşan karakterlerin, gerçekte tam da öyle olmadıklarını, sahne üzerindekilerin bütün sahiciliklerine rağmen hakikatteki karakterlere bürünmek derdinde oyuncular olduğunu hissettiren bir sahneleme biçimi var karşımızda.
Bir “gündüz diskosu”nda geçiyor oyun. Birbirinden farklı beş karakter sürpriz bir organizasyon için bir araya geliyor. Mekânın içinde minik bir oyun kuruluyor. Bir yanıyla bu oyunun provalarını izliyoruz biz. Diskodaki topluluk kendilerine hadsizlik etmiş mahalle bıçkınlarına bir ders verme planı yapıyor. Bu derste niyet ettikleri durumun kaba özeti, bize öfke ve şiddetle gelenlere karşılığını şarkıyla, dansla, oyunla vereceğiz. Bu sayede bize yaptıklarından utanacaklar. O kötülerin içindeki iyiye ulaşacağız demeye getiriyorlar. Metnin sahneyle ilişkisini bu oyunsulukla kuran Şâmil Yılmaz çokça “yazar sesi”ni duyuruyor oyunda. Karakterlerin organize ettiği etkinlikteki “niyet” o karakterlerden çok, yazarın “idealize” olanla kurduğu ilişkiden kaynaklı görünüyor, ama bu bir hadikap olarak değil temsil ile hakikat arasındaki ince çizgiyi zarifçe örmek uğraşından doğuyor belli ki. Yılmaz, siz her ne kadar burada sahici diyaloglarla karşı karşıya kalıyor olsanız da hakikate bu yolla ulaşmanız çok da mümkün değil mesajı veriyor sanki. Bu seyirlik alanda gördükleriniz birilerinin gerçeğinden çok görünüşü, sesi, sözü, oyunu olabilir ancak diyor bir yanıyla. Gerçekte adım atmadığınız, dâhil olmadığınız bir hayatın önünüze getirilen kısmıyla hakikate ulaştık rehavetine kapılınmaması gerektiğini hatırlatıyor bize. Ne kendinde böyle bir kudret ne de seyircide böyle bir kolaycılık görüyor. Buralardan bakınca ne yaptığını, ne yapmak istemediğini fazlasıyla bilen bir iş var ortada. İnce çizgilerini zarifçe görünür kılan bir iş. Yazar, bir üstünlük kurarak örmüyor dramatik metnini. Turistik bir bakışı yok kurduğu atmosfere, konuşturduğu karakterlere. Sıradanlaştırdığı bir yerden anlatıyor hikâyeyi. Hakikatin ağırlığını kurmacanın imkânlarıyla hafifletiyor. Şarkıların, oyunların girdiği bir alan yaratarak yapıyor bunu. Şarkı demişken, oyun için yazılan şarkı sözlerine de kulak kesilmeli. Bayağı bayağı türüne katkı yapan işler, kulağımızın duydukları. Ayrıca estetik ölçüler idealize fiziksel görüntüler olarak yok bu oyunda. Döndü'nün (Rıza) Aslı'ya sevdası alışık olmadığımız bir hâlden; hevesle, inanarak, güvenerek tanıklık ettiğimiz bir yere evriliyor. İkisi de sevdikçe, birbirlerini olduğu gibi kabul ettikçe daha bir güzelleşiyor. Bu noktada Aslı karakterinin bedensel formunu bazı bazı abartılı bulmak mümkün. Karakterin mi öyle olduğu, yoksa karakteri oynayan oyuncunun mu bir abartı içinde olduğu noktasında ikilimde kalınabiliyor. Diğer karakterlerin “doğallık”ı içinde Aslı'nın formu biraz zorlama bir yere taşınabiliyor. Fakat bunu da karakterin kendini “erkek dünya”ya karşı daha güçlü göstermek için kullandığı, ya da ne olursa olsun bir “tip” izlediğimizi bize hatırlatan bir biçim olarak görmek mümkün. Buradan bakılınca bu durum da oyunun bir parçası olarak durmakta. |
Kendimizi her duyguyu tanıyacak kadar kudretli sayıyor, tanımadığımızı yadırgama, küçümseme, dışlama hadsizliğine bürünüyoruz. Mek'an Sahne'nin 'Apaçi Gızlar'ı, sevmenin binbir türlüsünden birini koyuyor önümüze... Gerçekten öyleymiş gibi konuşan karakterlerin, gerçekte tam da öyle olmadıklarını, sahne üzerindekilerin bütün sahiciliklerine rağmen hakikatteki karakterlere bürünmek derdinde oyuncular olduğunu hissettiren bir sahneleme biçimi var karşımızda. Apaçi Gızlar Yazan: Şâmil Yılmaz Yöneten: Sezen Keser Yardımcı Yönetmen: Pelin Temur Oyuncular: Beste Tunçay, Ceren Özcan, Ecem Çataloğlu, Elif Öztürk, Oğulcan Arman Uslu |
Sahnedeki karakterlerini “acınası” bir hâle hiç sokmuyor Yılmaz. Ne anlatıyorsa biz onun gerçeğinde güçlü bir hayat temsili izliyoruz. Seher'in kaybetmek istemediği “imaj”ını, Kevser'in bitmeyen “atar”ını, Aslı'nın her şeye inat çabasını, Döndü'nün kendini sevdalandığına teslim edişini hayattaki varlıklarını hatırlaya hatırlaya izliyoruz. Birer hayalete değil, gerçeğin temsillerine dönüşüyorlar sahnede. Yazının buraya kadarki bölümünden de anlaşılacağı üzere metin odaklı bir oyun söz ettiğimiz. Yönetmen Sezen Keser bunun farkındalığıyla büyük oyunların içine girme telaşına düşmemiş. Karakterler arasındaki iletişimi oyunsulukla ortaya koyabilecek bir zemin yaratmak peşine düşmüş. Dolayısıyla temiz bir iş çıkmış ortaya. Rıza ve Döndü'yü tek bedende belli etmeye çalışıyor Oğulcan Arman Uslu. İkisi için de hile yapmıyor, Rıza da oluyor Döndü de icabında. Biri diğerinin üstünü kapamak için yok. Bu kritik eşiklerde fena işler çıkarmıyor, ama daha iyisi de olacak elbette.
Anti kahramanların toplandığı alan içinde herkes kendi kahramanlığıyla var bir yanıyla. Elif Su, dışarıdan içeri sızabilmiş bir “yabancı” karakter. Onun ne düşündüğü, dönüşümü oyun için önemli. Onun varlığı dışarıdan bir bakışı da mekâna dâhil edip oyuna bir boyut katıyor. Teknik olarak gayet kurtarıcı bir yöntem bu. Aslında dışarıdaki bıçkın delikanlılar da oyuna dâhil, ama sahnenin üzerinde değiller. Onlar dışarıda kalanlar, ama oyunda varlar, ki zaten biz onları biliyoruz. Hepimizin mahallesinde mevcut oğlanlar bunlar. “Hassasiyet” noktasında gözü kara, saldırgan oldukları malumumuz. Fakat esas “içeridekiler”den pek haberdar değiliz. İçerisini anlatıyor bize metin. Çoklarının yadırgadığı yerin, dışarıdan daha dürüst ve gerçek olduğunu ortaya koyuyor.
|
Mart 2016'da Halkbank Kültür Sanat'ta yayınlanmıştır.