Coşkusu Kayıp Karnaval
Fatma Onat
Ateş yutan adamların, jonglörlerin, falcıların, pandomim sanatçılarının ve daha çokça dikkat çekici unsurun olduğu bir karnaval yerine benziyor Serdar Biliş'in “12. Gece” rejisi. Karnavaldan en büyük farkıysa müziğine, kostümüne, dekoruna ve bütün unsurlarına rağmen etki yaratmakla ilgili büyük sıkıntılar içinde olması. Anlayacağınız içerik coşkusu eksik bir komedya var karşımızda. Söylediğimizi havada bırakmak olmaz elbet, üzerine düşünmek ve nedenlerine bakan göz olarak ulaşmaya çalışmak olsun derdimiz.
Komiğini kılık değiştirme ve yanlış anlamalar üzerine oturtmuş bir klasik metin “12. Gece”si. İkiz kardeşler Viola ve Sebastian geçirdikleri bir deniz kazası sonrası birbirlerini öldü zannedip ayrı ayrı yas tutarlar. Kızkardeş Viola, dükün hizmetlisi olmak için abisinin kılığına girer. Genç kadının hizmetleri arasında dük Orsino için aşk arabuluculuğu yapmak da vardır. Orsino'nun aşık olduğu kişiyse yaslı kadın Olivia'dır. Oliva ise Sebastian kılığındaki Violaya aşık olur... Şamata bu olay örgüsü içinde akar. Çatışık duygular, çapraşık aşklar, umutsuz bekleyişler içinde coşku akıtan bir oyundur Shakespeare'in “12. Gece”si. Sahnelemeri içinde bu coşkuyu kaybetmek riski vardır elbette. İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun bu sahnelemesi bu anlamda riskin üstesinden gelmekte güçlük çekmiş diyebiliriz. Oyunun bıraktığı bir soru var seyirci tarafınızda. “Sahnedeki coşkuyu hissetmekte niye bu kadar zorlandım?” Öylece izlediğiniz, ne anlattığına odaklanmakta güçlük çektiğiniz bir biçimsel yoğunluğun, bir yanıyla reji bombardımanının arasında içeriğini kaybetmeye başlamış bir oyun var karşımızda diyebiliriz o vakit. Dramaturjik bir doygunluk yerine, biçimsel bir coşku yaratmayı tercih etmiş Biliş. Sahnenin her köşesinde çağrışımsal bir figürle karşılaşmak mümkün. Susmayan bir temposu var biçimin. Heykeller, kaktüsler, aynalar, kamera, projeksiyon... Sürekli hareket eden ve bu sebeple anlattığına odaklanamadığımız bir beden gibi sahne. El, kol, kafa, göbek her yanı başka bir makyaj, performans içinde bir beden bu. Sürekli izlediğiniz, ama hikâyeye odaklanamadığınız, anlatılanın keyfini süremediğiniz bir süreci yaşıyorsunuz. |
Bir karnaval yerine benzeyen sahnede oyunculuklar seyir sırasında sıkı sıkı tutunmaya çalıştığınız kurtarıcı bir alan gibi. Diğer yanda akla gelen fikirlere kıyılamamış, türlerarası bir dağınık yapı içine oturtulmaya çalışılmış bir komedya var karşımızda. Oyunun komiği sahnelemenin ciddiyetinin gölgesinde kalıyor Serdar Biliş'in '12. Gece' rejisinde. Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Zeynep Avcı Yöneten: Serdar Biliş Oynayanlar: Bennu Yıldırımlar, Berk Samur, Doğan Şirin, Erkan Sever, Ersin Umulu, Eylül Soğukçay, İsmet Şahin, Kubilay Penbeklioğlu, Levent Öktem, Mana Alkoy Özge Özder, Pınar Aygün, Seda Fettahoğlu, Senan Kara, Tolga Yeter |
Oysa sahne buluşları tek tek bakıldığında dikkate değer nitelikte. Özenli bir biçim kurgusu yapılmış. Her sahnenin kendi içinde bütünlüğü kurulmuş. Sahnedeki her öğe anlatıya hizmet etmek üzere konulmuş. Oyuncular eğlendiklerini, içinde bulundukları atmosferi sevdiklerini hissettiriyorlar. Özellikle Bennu Yıldırımlar beklenenin üstünde bir performans içinde. Olivia'nın yasıyla, arzusuyla, ruhuyla özel bir oyun içine girmiş. Sevdiğine açılma cesaretiyle, yaptığının “ayıp” kaçtığı ihtimali arasında pişman bir kadın görmüyoruz. Kısmen endişelenen, ama tutkusunu aşağılamayan özel bir kadın karşımızdaki. Senan Kaya oyun boyunca çokça koşturuyor Sebastian kılığındaki Viola olarak. Fiziksel olarak bir duruş yakalayıp onunla sürdürüyor oyunculuğunu. Kadınlık ve erkeklik arasına bedensel olarak keskin, karikatür bir çizgi çekmemesi dikkate değer. Fakat kardeşleri oyun boyunca tek kişinin oynamasının ardından finalde ikinci bir oyuncu ortaya koymak basit bir reji kurtarışı duygusu yaratıyor. Levent Öktem'e diyecek yok. Sahnelemenin bütününde yakalanamayan o coşkuyu tek başına sırtlama becerisi gösteriyor. “E o yapmayacak da kim yapacak” dediğinizi duyar gibiyim, ama sözü edilen ustalığının da ötesinde çocuksu heyecanını hissettirmesi. Topunu mahalle arkadaşlarıyla paylaşmaya çekinmeyen bir çocuksuluk bu. Oyunun çıkışında karşılaştığım bir tiyatrocu arkadaşım Öktem'in karakteri için kullandığı şiveyi, şark kültürünü küçümseyen bir yerden değil de güzelleyen bir yerden kurmasını pek sevdiğini söyledi. Böyle bir görme biçimi oluşturduğu için de ayrıca alkışlanası performansı.
Oyunculuklar seyir sırasında sıkı sıkı tutunmaya çalıştığınız kurtarıcı bir alan gibi. Bunun dışında hiçbir fikre kıyılamamış, türlerarası bir dağınık yapı içine oturtulmaya çalışılmış bir komedya var karşımızda. Oyunun komiği sahnelemenin ciddiyetinin gölgesinde kalıyor. Dolayısıyla hakettiğinden daha az reaksiyon alıyor seyirciden. En azından benim izlediğim gösterimde durum öyleydi. İzlediğiniz şey resim olarak kalıyor aklınızda. Çağdaş bir uyarlama çabası içinde çağın karmaşası, kafa karışıklığını ortaya koyan bir iş olmuş. Bu karmaşa eksikten çok fazlaları ön plana çıkarıyor. Malzemeden yana zengin ama iyi yoğrulmamış bir harç gibi gördüğümüz şey. Bundan sebep tadını almak çok da mümkün olmuyor.
|
Bu yazı Halkbank Kültür Sanat'ta yayınlanmıştır.
https://kultursanat.halkbank.com.tr/KulturDuragi/Tiyatro/12-gece/4306
Ocak 2016
https://kultursanat.halkbank.com.tr/KulturDuragi/Tiyatro/12-gece/4306
Ocak 2016