Yalnızlığın Kadarsın*
Gökhan Bozkurt
Cazu Tiyatro, yeni oyunu “Kuliste” yi Kadıköy Theatron Sahnesi’nde seyircisiyle buluşturdu. Daha önceki oyunları “Benim Adım Kırmızı: Tasvirler” de kalabalık bir kadroyla sahnede olan Cazu Tiyatro ekibi bu sefer tek kişilik bir oyunla sahnede. Oyunun yazarı aynı zamanda oyuncusu da olan Behiç Cem Kola, yönetmeni ise Oğuz Arıcı. Sahne ve Kostüm Tasarımı Hale İşsever, Reji Asistanlığı ise Cansu Kahvecioğlu’na ait.
Oyunun tanıtım sayfasında oyunla ilgili şöyle bir yazı yazmakta: “Oyun; Cyrano de Bergerac’ın kulisinde yalnız kalan bir oyuncunun hikayesi. Başkası olayım derken kendisi olamayan… Her şey olayım derken hiçbir şey olamayan…” Aslında bu cümleler izlediğim oyun için biraz süslü diyebiliriz. Evet, oyun Cyrano de Bergerac’ın kulisinde geçiyor. Aktör, zaman zaman sahne gerisinden diğer sahneye geçip henüz prova aşamasında olan oyundaki repliklerini söyleyip kulisine geri dönüyor ve kendi oyununa kaldığı yerden devam ediyor. Oyununda seyircisine duygularını, düşündüklerini direkt göz kontağı kurarak anlatıyor. Zaten seyirci de, aktör sahneye girdiğinde salon ışıkları kapanmayınca kendini birden onun dünyasında buluyor. Aktör başlıyor anlatmaya, kızı uzaktan görmüş, aşık olmuş, onun olduğu tiyatro kursuna katılmış, sonra oyuna girmiş, herkes kıza aşıkmış, yani kısacası Roxanne da Roxanne diyor başka bir şey demiyor. İzlediğim oyun ilk oyundu. Oyuncu ilk defa seyircisiyle buluştu ve günlerce prova aldığı metni karşısındakilere iletmeye çalıştı. Oynadığı oyunun en büyük numarası tabii ki yazılmış olan metin ve oyuncunun seyircisiyle kurduğu iletişim. Yalnız daha da büyük bir numara var ki; o da bu oyun tek kişilik. Oyuncu, şimdi seyircisiyle birlikte oynayarak, hem yazdığı metni, hem de onlarla kurduğu iletişimi gözden geçirecek. Böylelikle yazılmış olan metin de yeni bir boyut kazanacak, espriler tam yerine oturacak, doğal olarak seyirciyle iletişim artacak ve anlar daha doğru yaşanacak. Tabii ki arka arkaya birkaç oyun oynamak oyuncuyu fazlasıyla hızlı bir şekilde bu duruma hazırlar. Daha yaşayarak oynamak, aşkı, nefreti daha doğru hissetmek oyuncuya çok fazla katkıda bulunacaktır. Metinde, aktörün içindeki çatışmadan ziyade başka bir çatışma olmamasından dolayı oluşan boşluklar da bu şekilde halledilmiş olacaktır. Bir an sonrasını düşünmeden sadece hissederek oynayan oyuncu, bu bahsettiğim boşlukları doldurmanın bir yolunu mutlaka bulur. İşte o zaman seyirci yalnızlığı da, aşkı da, kendini bulamayan aktörü de, hiçbir şey olamayan adamı da çok daha net görür. Böylelikle belki de tanıtım sayfasındaki o yazı daha da anlam kazanır. Sahnedeki oyuncunun da metnin de biraz daha duygusallığa ihtiyacı var. Metindeki duygusallık yer yer arttırılırsa oyun daha da dengelenmiş olur. Bu durum da oyuncuya zamanını daha doğru kullanma şansı verir. Seyirciyle kurulan iletişimdeki eksiklik de oyuncunun seyirciyi görmemesinden kaynaklanıyor. Seyirci, bana mı anlatıyor, kendi kendine mi konuşuyor? sorusunu sormamalı. Oyuncu seyirciye bakıyor ama seyirci kendi gözlerini oyuncunun gözünde görmüyor. Göz göze iletişim mutlaka olmalı. “ Gördüm seni seyirci, şu an sana anlatıyorum. Dinle! “ demeli o gözler. Oyunun sonunda aktörün söylediği “Bende size selam veriyim o zaman” repliğindeki sıcaklık, doğru olan seviyedir. Görüldüğü üzere vuslat çok da uzaklarda değil. Biraz da ışık ve sahne düzeninden bahsetmek isterim. Öncelikle ışık, ışık olarak oradaydı bu doğru. Yanlış olan hep orada duruyor olması. Oyunun başında ışık açıldı, sonunda kapandı. Büyük bir hata mı? Tabii ki değil. Ancak bu bir tiyatro oyunu ve unutmamak gerekir ki tiyatro bütün bu öğelerin kullanımıyla oluşuyor. Oyuncu sahnede yalnız ve mümkün olan her türlü desteğe ihtiyacı var. Özellikle bu görsel bir tamamlayıcı ise ve elimizde imkan varsa mutlaka kullanmalıyız. Yukarıda bahsettiğim, aktörün kendi içine kapandığı duygusal anlarda ve olası eklemelerde ışık değişimi mutlaka kullanılmalıdır. Sahne düzeninde gördüğüm en büyük eksiklik, sahnede yani “kuliste” yaşanmışlığın olmaması. Makyaj masası var ama makyaj malzemesi yok. Ortalık neredeyse fazla derli toplu. Kostümler de, genel görünüm de biraz geçiştirilmiş geldi bana. Tabii ki bundan kastım paspas peruklar ya da huniden kılıçlar değil. Onların açıklaması aktör tarafından yapılıyor zaten. Ben, belki de hiç kullanılmayan ama genel bütünü oluşturan “diğer”lerden bahsediyorum. Son olarak şundan da bahsetmek isterim ki; madem bu oyun Cyrano de Bergerac gibi muhteşem bir yapıtla, aynı yola çıkmış, gözler biraz daha incelikli düşünülmüş kucaklaşmalar görmek istiyor. Cyrano, Christian, De Guiche, Roxanne, Pastacı Ragueneau’nun adı geçiyor, eserin konusundan az çok bahsediliyor ama beslenilen yapıt, eseri bilen ya da bilmeyen her seyirci için daha birçok numara barındırıyor. Bunların kullanılması oyunu mutlaka daha da yukarı çekecektir. Kuliste, eminim birkaç oyun sonra daha taşları yerinde bir oyun olarak karşımıza çıkacak. Yalnız kalan aktör de yalnızlığını kendisiyle ve seyircisiyle daha iyi idrak edecek. Kuliste’ nin temsil sayısı umarım fazla olur. Tüm ekibe, Cazu Tiyatro’ ya ve Kadıköy Theatron ekibine kolay gelsin. * Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Yalnız” adlı şiirinden. |
Kuliste
Cazu Tiyatro Cyrano De Bergerac’ın kulisinde yalnız kalan bir oyuncunun hikâyesi. Başkası olayım derken kendisi olamayan… Her şey olayım derken hiçbir şey olamayan… Yazan: Behiç Cem Kola Yöneten: Oğuz Arıcı Sahne ve Kostüm Tasarımı: Hale İşsever Oynayan: Behiç Cem Kola Reji Asistanı : Cansu Kahvecioğlu |
11 Ocak 2016