Modern çağın köleleri: Dijana, İrina, Bahar…
Nihan Acar
Lucy Kirkwood’un uluslararası kadın ticaretini anlattığı oyunu, Seçil Honeywill uyarlaması ve Mehmet Ergen rejisiyle “Önce Bir Boşluk Oldu” ismiyle Talimhane Tiyatrosu’nda karşımıza çıkıyor. Honeywill, İngiltere merkezli kadın ticareti ve seks işçiliğini alıyor ve günümüz Türkiye’sine taşıyarak karşımıza Ukrayna’dan gelen Dijana ile çıkıyor. Seçil Honeywill’in çeviri metniyle, Talimhane Tiyatrosu’nun sahne metni arasındaki en önemli farkı Dijana’nın nezarethane arkadaşında görüyoruz. Orjinal metindeki Dijana’nın nezarethane arkadaşı Rus İrina’nın yerini sahnede Türkmen uyruklu Bahar alıyor. Türkmen Bahar, meseleyi Türkiyeli seyirciye yaklaştırıyor. Bahar’ın Türkmen olması, meselenin doğu bloğu ülkeleri üzerinden gerçekleşen uluslararası kadın ticareti sorunundan çıkmamasını sağlıyor.
Talimhane Tiyatrosu’nun sahnelemesinde, sahnede 3 farklı yatak odağı görüyoruz. Oyunun farklı zamanlarında kullanılan ancak oyunun başından sonuna kadar sahnede olan bu yataklar, seyirciye Dijana’nın Türkiye macerasından farklı kesitler sunuyorlar. 3 ayrı dekorun aynı anda sahnede olmasının sahne geçişlerini hızlandırdığı muhakkak. Bir diğer yandan kronolojik olarak akmayan 3 ayrı sahnenin dekorlarının her an sahnede olması hikayeyi kafasında tamamlamaya çalışan seyirci açısından büyük kolaylık sağlıyor. Ancak 3 ayrı yatak sahneleri hantallaştırıp, statikleştiriyor. Tüm sahneyi kaplayan bu dekor sebebiyle sahne derinlemesine kullanılamıyor ve iki boyutlu kalıyor. Tabii sahne dekorlarla dolup taşınca oyuncuya da hareket edecek yer kalmıyor. Ancak dekorun oyuncuyu kısıtlayan yapısına rağmen Esra Bezen Bilgin, Türkçe’yi sonradan öğrenen Ukraynalı Dijana performansını yapaylığa düşmeden öylesine inandırıcı bir aksanla oynuyor ki seyircide gerçekten Ukrayna kökenli olabileceği düşüncesi oluşuyor. Bilgin’in canlandırdığı Dijana karakteri, yaşam koşullarının zor olduğu eski doğu bloğu ülkelerinden garantili bir hayat amacıyla yola çıkan kadınların gerçeğini gözler önüne seriyor. Dijana, bu hayatın aşkı bulduğu Mustafa ile gerçekleşeceğini düşünüyor. Ancak Mustafa’ya duyduğu aşk onu öylesine duyarsızlaştırıyor ki Mustafa’nın kadın satıcısı olduğunu öğrendiğinde buna bir tepki üretmiyor. Çünkü Dijana, fahişe kadınlara belli bir hiyerarşiden bakıyor. Kendini erkeği olan bir kadın olarak kodluyor ve fahişelerle kendisi gibi olan kadınları ayırıyor. Metin, Dijana’nın görme biçimine dair bu tarz bir takım nüveler vaad ediyor. Sahnedeki oyun, bu nüveleri koruyor ancak bunun üzerine gitmiyor. Sahnedeki oyunun temel sıkıntısı da burada yatıyor. Oyun, seyirciye buradaki ikilik ve Dijana’nın yaşadığı çelişkiyi tartıştırmıyor. Seyirci Dijana’nın görme biçimini sorgulama aşamasına girmiyor. Oyunun iletisine, seyirciye tartıştırmak istediği meselenin ne olduğuna dair muğlaklık mevcut. Oyun kadın ticareti meselesini gündeme getiriyor. Ama bu konuya hangi noktada yaklaşıyor belirsiz. Örneğin Dijana’nın görme biçimi üzerinden seyirciyi bir sorgulamaya mı sokmak istiyor yoksa doğu bloğu kökenli kadınların günümüzün modern köleleri olduğunu mu ortaya koyuyor noktalarında bir takım belirsizlikler mevcut olması oyunun temel sıkıntısı. Oyunda deneyimin içinden konuşan bir Dijana görüyoruz. Dijana karakteri belli bir hiyerarşiden baksa da oyun bu hiyerarşiyi seyircinin gözünde normalleştirmiyor. Bu da oyunun ikili karşıtlık taşımadığını gösteriyor. Hem deneyimin içinden konuşması hem de hiyerarşi yaratmaması açısından oyunun feminist özellikler taşıdığını söyleyebiliriz. Ancak sadece bu iki unsur oyunu feminist bir oyun yapmaya yetmiyor. Çünkü oyun kadın ticaretiyle ilgili sorunu gözler önüne serse de seyirciyi bir tartışma içine çekmiyor. Sadece sömürülen kadını görmek seyircide mağdur kadın imgesinin yeniden oluşmasına sebep oluyor. Sadece sorunu göstermek Dijana’nın görme biçiminin açığa çıkmasına da yetmiyor. Bu noktada oyunun sadece sorunu göstermekle yetinmeyip seyirciyi bir tartışma içine çekmesi gerektiği muhakkak. |
Yazan: Lucy Kirkwood Uyarlayan: Seçil Honeywill Yöneten: Mehmet Ergen Oyuncular: Esra Bezen Bilgin, Güliz Gençoğlu |
3 Aralık 2015