Torun İstiyorum
Nural Uslu
Bir erkek Tanrı’ya niye inansın ki. Erkeğin kendisi zaten tanrısal
Oğul, s.28
Çağdaş Alman yazarlarından Thomas Jonigk‘in 1994 yılında yazdığı Torun İstiyorum oyunu, Kemal Aydoğan yönetmenliğinde Moda Sahnesi’nde seyirciyle buluşuyor.
Bir söyleşisinde, bu oyunda ‘’bir insanın sistemin dışına çıkabilmesi için neler olmalı’’ sorusuna cevap aradığını, toplum düzenini anlatmaktan çekindiği için aileyi ele almayı tercih ettiğini söyleyen Jonigk, yeni bir sahne dili ve komedi unsurlarını kullanarak oyunlarında seyirciden tepki almayı ve dolayısıyla düşündürmeyi hedeflemektedir.
Yemek masası, sandalyeler, bir koltuk, birkaç bardak ve sürahinin, siyah duvarlara beyaz tebeşirle çizilmiş büfe, perde, pencere, lamba, tablo ile tamamlandığı stilize dekorla oluşturulan küçük burjuva salonu, yalın görünümüyle seyircinin oyuna odaklanmasını sağlıyor.
Hayatını ataerkinin sıkı uygulayıcısı olarak geçirmiş, iyi bir eş ve anne olmuş, iki oğul yetiştirmiş olan kadın, ulaşacağı son nokta olarak, artık büyükanne olmak istemektedir. Küçük oğluna, üremeye ve boy boy çocuklar yetiştirmeye hevesli bir gelin adayı bulmuştur ama bir sorun vardır: Oğul eşcinseldir.
Kadınlar anne, erkekler baba ve eş olduğunda toplumda bir yer edinebildiği vurgulanan oyunda, görece özgür yaşayan Norma da annelik sıfatını kazanabilmek ve kabul görmek için gelin adayını himaye etmiştir.
Ana metni eylem bazında takip eden sahnelemede metin, güncel ve yerel ifadeler kullanılarak kısmen değiştirilip kısaltılıyor, anlamları hareketle destekleniyor. Rahip, 'Kutsal Ataerkil’ düzenin temsilcisi ve denetimcisi rolünü devam ettirmeye çalışan dini kuruluşları, anne devleti ve kurumlarını temsil ediyor. Norma, gelin adayı ve oğullar da birey olamayan, bilerek veya mecburen kurallara uygun yaşamak zorunda kalan vatandaşları temsil ediyor. Suflöz, arada ‘kendini kaybedip’ metinden farklı tepki veren oyuncuları uyarıyor. Oğul’un heteroseksüel yaşamı reddettiği sahnede, Anne’nin verdiği ‘’seni anlıyorum kızım’’ karşılığını ‘’oğlum’’ şeklinde düzeltiyor, oyunun sonunda Oğul kendini hadım etmeye kalktığında oyunculara görevlerini hatırlatıyor. ‘Metne uygun’ şekilde evliliğe razı etmeyi sağlamasıyla, baskıcı düzenin bireyleri şekillendirme ve yönlendirme özelliği gösteriliyor. Suflöz’ün varlığıyla sahnelenenin oyun olduğu anlaşılıyor ve kimsenin gerçek kimliğini ortaya koyamadığının bir kez daha altı çiziliyor.
Anneye Hitler bıyığı çizilmesi ve gaz odaları, toplum dışı olanların deneylerde kullanılması ifadeleriyle, ayrımcı, baskıcı ve tutucu zihniyet, ‘Hitler Faşizmi’ ile özdeşleştiriliyor. Bu tür rejimlerin ve ataerkinin ayrımcılığı yarattığı ve farklı olanı baskı altına alarak sistemin içinde hapsettiği vurgulanıyor.
Rahip rolündeki Bülent Çolak’ın ses tonunun hızla düşük ve yüksek geçişleri, hızlı konuşması nedeniyle pek çok sözü anlaşılamıyor. Bu tercih, sözden çok vurgunun etkisinin önemini göstermek için yapılıyor.
Metinde eşcinselliği gizli olan ağabey Klaus Lager’in, düzene uyumu ve davranış bakımından kardeşiyle karşıtlığı açığa çıkarılırken, sahnelemede Caner Cindoruk’un canlandırdığı Klaus, abartılı bir eşcinsel profili sergiliyor. Böylece heteroseksüel sözleriyle çelişkili bir durum ortaya çıkıyor ve Oğul’un yaşadığı sorunların önüne geçerek ayrımcı düşüncenin görülmesini engelliyor.
Ataerkinin hüküm sürdüğü ve eşcinselliğin hastalık olarak kabul edildiği ülkemizde, bu oyunun sahnelenmesi, farklılıkların görünür olması için tartışma açması açısından önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
Komedi unsurlarını ve dil oyunlarını kullanarak seyircinin düşünmesi ve sarsılmasını hedefleyen oyunun sonunda, ‘’Erkeğin kendisinin zaten Tanrısal’’ olduğuna inanan, ‘’sistemin dışına çıkarak’’ kadınsız bir hayatı seçen ve üremeyi reddeden ‘’Oğul’’ları anlama, ayrımcılık yapıp yapmama konusu seyirciye kalıyor.
Anneye Hitler bıyığı çizilmesi ve gaz odaları, toplum dışı olanların deneylerde kullanılması ifadeleriyle, ayrımcı, baskıcı ve tutucu zihniyet, ‘Hitler Faşizmi’ ile özdeşleştiriliyor. Bu tür rejimlerin ve ataerkinin ayrımcılığı yarattığı ve farklı olanı baskı altına alarak sistemin içinde hapsettiği vurgulanıyor.
Rahip rolündeki Bülent Çolak’ın ses tonunun hızla düşük ve yüksek geçişleri, hızlı konuşması nedeniyle pek çok sözü anlaşılamıyor. Bu tercih, sözden çok vurgunun etkisinin önemini göstermek için yapılıyor.
Metinde eşcinselliği gizli olan ağabey Klaus Lager’in, düzene uyumu ve davranış bakımından kardeşiyle karşıtlığı açığa çıkarılırken, sahnelemede Caner Cindoruk’un canlandırdığı Klaus, abartılı bir eşcinsel profili sergiliyor. Böylece heteroseksüel sözleriyle çelişkili bir durum ortaya çıkıyor ve Oğul’un yaşadığı sorunların önüne geçerek ayrımcı düşüncenin görülmesini engelliyor.
Ataerkinin hüküm sürdüğü ve eşcinselliğin hastalık olarak kabul edildiği ülkemizde, bu oyunun sahnelenmesi, farklılıkların görünür olması için tartışma açması açısından önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
Komedi unsurlarını ve dil oyunlarını kullanarak seyircinin düşünmesi ve sarsılmasını hedefleyen oyunun sonunda, ‘’Erkeğin kendisinin zaten Tanrısal’’ olduğuna inanan, ‘’sistemin dışına çıkarak’’ kadınsız bir hayatı seçen ve üremeyi reddeden ‘’Oğul’’ları anlama, ayrımcılık yapıp yapmama konusu seyirciye kalıyor.
17 Ağustos 2018
Yazan: Thomas Jonigk
Çeviren: Sibel Arslan Yeşilay Yöneten: Kemal Aydoğan Sahne tasarımı: Bengi Günay Koreograf / Kondisyoner : Yeşim Coşkun Işık tasarımı: İrfan Varlı Afiş Tasarımı: Ethem Onur Bilgiç Yönetmen Asistanı: Ferhat Asniya, Ahsen Özercan, Berfin Orman Sahne tasarımı asistanı: Didem Soy Oynayanlar ANNE: Nazan Kesal OĞUL: Münircan Cindoruk KLAUS LAGER: Caner Cindoruk GELİN ADAYI: Aslı Samat NORMA: Hülya Gülşen RAHİP: Bülent Çolak SUFLÖZ: Ahsen Özercan Süre: 2 perde 100' |