Yeni Metin Yaklaşımları
Şirin Öten
Son yılarda Türkiye tiyatrosundan bahsederken “Alternatif Mekânlar”, “Küçük Salonlar” , “Alternatif Ekipler” ifadelerini cümle içinde kullanmak neredeyse bir zorunluluk halini aldı. Her yıl çok sayıda başarılı projeye imza atan “Alternatifler” kendi seyirci kitleleri, estetik anlayışları ve muhalif tavırlarıyla Türkiye tiyatrosunun önemli yapı taşları halini almış durumdalar. Bu estetik anlayış söylemini biraz açmakta fayda var. Zira alternatif ekiplerin her biri, nevi şahsına münhasır özellikler ihtiva ediyor. Dolayısıyla bu konuda bir yazı yazarken genelleme yapmaktan kaçınmak yerinde olacaktır. Ancak elbette onları birbirine yaklaştıran, her fırsatta birlikte değerlendirilmelerine yol açan bir takım yaklaşımlar yadsınamaz. Bu yazıda bu alternatif ekiplerin tiyatro metinlerine yaklaşımlarına dair gözlemlerimi ve bu ekiplerden birinin üyesi olarak deneyimlerimden edindiğimi bilgileri paylaşmaya ve benimle benzer bir konumda olan başka insanların görüşlerini de aktarmaya çalışacağım.
Bu konudaki düşüncelerini Ekip Tiyatrosunun Dramaturgu Ayça Seymen şöyle dile getiriyor: "Alternatif adı altında olan tiyatro ekiplerinden birinin üyesi olmanın yanında alternatif tiyatroları izleyen birisi olarak bir değerlendirme yapmanın daha uygun olacağını düşünüyorum. İzlediğim ve anladığım kadarıyla alternatif tiyatrolarda metni seçerkenki bakış açısını birkaç başlık altında toparlamak istersem, şöyle özetleyebilirim; 1. “Bizden olsun”: Bizden bir hikâye anlatsın ve içimizden birinin üretimi olsun diyerek yola çıkılan metinler. 2. Duruşumuzu destekleyebilecek bir metin olsun: Alternatiflerin muhalif duruşunu destekleyen, gündemdeki ve gizlenen gündemdeki olaylara işaret eden oyun metinleri. 3. Klasik metinlerde bizim de yorumumuz olsun: Tiyatronun her çağında olduğu gibi klasik metinleri yorumlamanın heyecanı ile seçilen metinler. 4. Çok çok farklı olsun: Çağdaş metinlerin biçimsel özelliklerinden etkilenerek ve farklı bir iş çıkabileceği düşüncesiyle seçilen metinler. 5. Uyarlama metinler: Bir romandan veya öyküden yola çıkılarak üretilmiş metinler. Alternatiflerin deneysel çalışmalar yapmak istemesi, genç ve tecrübe kazanmaya çalışan insanların bir ürünü olması sebebiyle net ve keskin bir metin yaklaşımları olduğunu söyleyemem. Bunun, durumun yeni üretimlere açıklık ve farklı işler ortaya koyma açısından iyi olduğunu düşünüyorum." Ayça Seymen’in işaret ettiği başlıkları tek tek detaylı olarak incelemenin bu yazının konusu açısından son derece yararlı olacağını düşünüyorum. BİZDEN OLSUN Alternatif ekipler kendi metinlerini üretmek konusunda büyük bir özen gösteriyor. Son dört yılda İkincikat, Ekip Tiyatrosu, Altıdan Sonra Tiyatro, Ve Diğer Şeyler Topluluğu, Destar Tiyatro, Tiyatrofobi, Mekan Sahne, Bulut Tiyatro, Seyyar Sahne, Bereze, Tiyatro D22, Tiyatro Karakutu, Mekan artı başta olmak üzere bir çok ekip kendi yazdıkları oyunları sahneleyerek Türkiye tiyatrosuna onlarca yeni metin ve yeni yazar kazandırdılar. Bu ekiplerde oyun yazarı olarak tanıtılan birçok isim aynı zamanda, oyuncu ve yönetmen kimliği ile de karşımıza çıktı. Bu da onların üretimlerindeki gücün sahneyle olan ilişkileriyle ilgili olduğunun bir göstergesi olarak okunabilir. Alternatif ekiplerin kendi yazarlarını çıkarmaları, aslında biraz daha dikkatli bakıldığında Türkiye için yeni sayılabilecek bir yaklaşımı da işaret ediyor. Dramaturg ile çalışmak, ülkemizde ödenekli tiyatrolar dışında henüz çok yerleşmemiş bir anlayış. Artık Alman Tiyatrosunun vazgeçilmez bir bileşeni haline gelmiş dramaturgların oyunlara sunduğu katkıyla, ekip içi oyun yazarlarının sunduğu katkıyı benzeştirmek mümkün. Alternatif ekiplerin kendi yazarları çoğu zaman metinlerini üretirken ekibin anlayışını, iç dinamiklerini, biçimsel kaygılarını ve potansiyelini de göz önünde bulunduruyor. Oyunların çoğu bir masa başında, ekipten kopuk üretilmek yerine, ekiple birlikte temrinler, çalışmalar, beyin fırtınaları yapılarak üretiliyor. Bazen yazım süreci sahneleme sürecinde de devam ediyor. Gerekli görüldüğünde ek sahneler, eksiltmeler yapılabiliyor. Elbette bu yöntem yukarıda saydığımız istisnasız tüm ekiplerde böyledir gibi bir durum söz konusu değil. Ancak bu olanaklar, yazarın aynı zamanda ekibin bir üyesi olmasının yarattığı doğal olanaklar. Bu noktada dikkat çeken bir başka durum ise ekiplerin böylesi bir çalışmayı önemsediklerini doğrular nitelikte. Zira birçok alternatif ekip, dışarıdan bir yazarın oyununu sahnelediğinde eğer bu yazar hala yaşıyorsa onunla organik bağlantı kurmayı tercih edebiliyor. Alternatif ekiplerin yabancı yazarlarla dahi böylesi bir ilişki kurduklarına dair örnekler mevcut. |
Ana akım tiyatrolardan çok farklı ve deneysel işler ortaya koymadıkları için, kendilerine alternatif demelerini yadırgayanlar oldu ve bu temel üzerinden çokça eleştirildiler. |
DURUŞUMUZU DESTEKLEYECEK BİR METİN
Alternatif ekiplerin “neden alternatif?” ya da “neye alternatif?” olduğu üzerinden birçok tartışma ve eleştiri geliştirildi. Ana akım tiyatrolardan çok farklı ve deneysel işler ortaya koymadıkları için, kendilerine alternatif demelerini yadırgayanlar oldu ve bu temel üzerinden çokça eleştirildiler. Bu tartışmalar her zaman olacaktır, bu yazının konusu dışında kaldığı için sadece hatırlatmakla yetineceğim. Alternatif ekipleri tartışmasız alternatif kılan bir durumun da altını çizmeden edemeyeceğim. O da bağımsız olmaları. Tamamen kendi imkânları ve kendi yaratabildikleri koşullar içerisinde tiyatro yapmanın getirdiği bağımsızlık, oyunları her zaman biçimsel olmasa da içerik bazında doğrudan etkiliyor. Alternatif ekipler, bu ülkede sahnelerde görülmesinden rahatsız olunabilecek her türlü meseleyi cesurca sahneye getirmekten çekinmiyorlar. Çağa, ülke ve dünya gündemine olan tavırlarını, itirazlarını oyunlara yansıtmaktan geri durmuyorlar. Onların muhalif tavırları bazen sahneledikleri oyunların sınırını aşabiliyor. Çünkü Alternatif ekipler son yıllarda sanat üretenlerin de ortak hareket edebileceklerini ispat edercesine bir dayanışma içindeler. Bu dayanışma muhalif tavırlarını güçlendiriyor. Her hangi bir sansür ya da yaptırım karşısında hızlıca organize olup, gür bir ses çıkarabiliyorlar. Bu da onları metinlerini seçerken veya üretirken daha cesur ve kaygısız bir hale getiriyor şüphesiz. Ancak burada altını kalın çizgilerle çizmemizi gerektiren bir fark var. Yukarıda yazılanlar ışığında alternatif ekipler “Politik Tiyatro Yapar” gibi bir anlam çıkarmak büyük bir kavram kargaşasına götürür. Zira ülkemizde politik tiyatro dendiğinde; belli bir ideolojik yaklaşımın içinden bakan ve bunu seyirciye empoze eden “savlı” (ne demekse?) oyunlar akla gelmektedir. Alternatif ekiplerin hiçbir oyununa “bu oyun politik değildir.” Diyemiyorsak bunun sebebi; onların içinde yaşadıkları dünyadan daha iyi bir dünya isteklerinin, oyunlarına yansımasıdır. Bu zaten başlı başına politik bir tavırdır. Bu gaye ile yapılan her eylem de ister istemez politiktir. Ancak buradan oyunların, didaktik, öğretici, yol gösterici olduğu anlamını çıkarmak bizi yanlışa götürür. Bu çevrede tiyatro oyunlarının niteliğine dair şahit olduğum tüm tartışmalarda, en büyük kaygının kesin yargılardan ve ikiliklerden kaçınmak ve çok boyutlu bir bakış açısının nasıl yaratılabileceğini, yazarın sesinin oyunlardan nasıl silinebileceğini aramak çabası üzerine olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. KLASİK METİNLERE YENİ YORUMLAR Klasik metinler, çok katmanlı yapıları, derinlikli karakterleri ve güncelliklerini hiçbir zaman kaybetmeyişleriyle, her ekip için cezbedicidir. Alternatif ekipler için de bu durumun farklı olması beklenemez. Klasik metinlerin genellikle büyük prodüksiyonlar gerektirdiği gibi bir kanı oldukça yaygındır. Belki de bu yüzden, sanki ödenekli tiyatroların bu oyunları sahnelemesi bir zorunlulukmuş gibi görülür, hatta eğer bir özel tiyatro, klasik metin sahnelemişse bundan bir Donkişot edasında bahseder. Şüphesiz de bunun için dekora, kostüme, tekniğe çokça paralar harcamıştır ve bunun günümüzün zor koşullarında bir çılgınlık olduğu düşünülebilir. Ancak alternatif ekiplerin klasiklere yaklaşımının bir parça ayrıştığını söyleyebiliriz. Gözlemlerim bu kadim metinlerin alternatifler için de hala cazip olduğunu ancak onlarla kurulan ilişkinin, onları doğrudan sahnelemekten ziyade onlarla düşünsel bir ilişki kurarak yeniden yorumlamak, uyarlamak yahut onlardan beslenmek şeklinde olduğunu gösteriyor. Bunun sanıldığı gibi prodüksiyon yükünden ziyade bir yaklaşımdan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü alternatif ekipler esas olarak bu günün Türkiye tiyatrosunu yarattıkları bilincini sürekli taşıyorlar. Dünyadaki tüm yeni yaklaşımlara ilgi duymakla birlikte, yerel olana sırtlarını hiçbir zaman dönmüyorlar. Kendilerine atfedildiği gibi “ustalara” burun kıvırıp, bildiklerini okumak gibi bir yaklaşımları yok. Onlar kadim olanla, binlerce yıllık tiyatro birikimiyle barışık ancak onları kutsamadan ve dahi yadsımadan bu güne ait olanı arıyorlar. Dolayısıyla bir alternatif ekipten, her zaman alışık olduğumuz kodlarla sahnelenmiş bir Shakespeare yahut bir İbsen seyretmemiz mümkün değil. Ancak üretilen yeni metinlerde Antigone’nin, Hamlet’in, Oidipus’un yahut Macbeth’in belli belirsiz bir hayaletine rastlamak mümkün. Elbette ki daha geniş olanaklar söz konusu olsaydı alternatif ekiplerden doğrudan bir klasik metin sahnelemesi görme olasılığımız daha fazla olabilirdi, bu anlamda prodüksiyon zorluklarını yadsıyacak değilim. Ancak mevcut yaklaşım; olanaklar ne olursa olsun, bir alternatif ekibin, klasik metin sahnelemesinde, çok klasik biçimler ve yöntemler tercih etme olasılığının düşük olduğunu gösteriyor. ÇOK ÇOK FARKLI OLSUN Bu başlıkta kastedilen “farklılık” büyük oranda biçimsel bir farklılık, çoğu zaman metni farklı kılan eyleme olanak tanıması oluyor. Sözün eylemle desteklenmesine olanak tanıyan, metaforik bir düzlemde, eylemlerle yahut başka sahne enstrümanlarıyla çok anlamlılık yaratmaya imkan sağlayan metinler bir çok ekip için heyecan verici olabiliyor. Bu anlamda son dönem çokça adından bahsettiren performans sanatının tiyatroyla iç içe geçmesi de söz konusu. Alternatif ekipler yeni biçimler denemeyi, biçimsel sınırları zorlamayı seviyor. Bu anlamda artık Türkiye ve dünya arasında büyük farklar yok. Bunun en önemli ölçütlerinden biri uluslararası festivaller. Bunu sevinerek söylüyorum ki artık yurt dışından gelen her oyun eskisi kadar büyük bir hayranlıkla karşılanmıyor. Bunun sebebi gelen oyunların eskisi kadar iyi olmaması değil şüphesiz. Bizdeki tiyatro üretimlerinin artık dünyadakilerle bir paralellik göstermesi, yurt dışından gelen oyunlara karşı şaşkınlık ve hayranlık duymamızı eskisinden daha zor hale getiriyor. Ancak bu “yaşasın artık dünya standartlarında tiyatro yapıyoruz” diye sevinebileceğimiz bir durum değil kanımca. Aslında dünyadaki örneklere aşinalığımızın belki de temel sebebi; git gide onlara daha çok benzememiz. Bu aynı zamanda git gide batının kodlarını daha çok özümsediğimiz anlamına da geliyor. Bu anlamda alternatiflerin dünyayı yakından takip ediyor olması, içerik açısından yerele sırtını dönmemiş olması her ne kadar olumlu olsa da bu coğrafyanın biçimini aramak, üretmek konusunda pek yeterli değil. Ne yazık ki ustalarımızın deneyimlerini tekrar eder durumdayız. Altmışlı yıllarda ortalığı kasıp kavuran Epik Tiyatro etkisi, Türkiye tiyatrosu için nasıl bir tiyatro ithalatıysa, günümüzde de İn Yer Face akımının bu çağrışımı yaptığı söylenebilir. Dünyada çeşitli hazır bulunmuşluklar gereği son derece etkili olmuş bu akımın, biçimsel olarak alınıp, içeriğine müdahale edilerek dönüştürülmesi ve bunun bir anda yaygınlaşması özellikle bazı çevrelerin alternatif ekiplere karşı bir ön yargı edinmesine sebep oldu. Ancak şimdilerde hemen tüm ekiplerce duyulan bir kaygı bu durumun tersine döneceğinin işareti. Alternatif ekiplerin birçoğu İn Yer Face biçimine saplanmamak gerektiğinin farkındalar ve son iki sezondur bu akımın etkisinin gözle görülür bir biçimde zayıfladığı bir gerçek. Ben İnYer Face deneyiminin biçimsel olarak büyük ufuklar açtığını ya da yerel kodlarla dönüştürülebildiğini düşünmesem de, içerik açısından bu türün bize son derece iyi geldiğini düşünüyorum. Yine genelleme yapmak haksızlık olacaktır ancak İn Yer Face oyunların sert içeriği, ilgilendiği konular ve takındığı tavır, şu anda yeni türler deneseler bile tüm alternatif ekiplerin genel karakterine tesir etmiş durumda. Muhalif duruşun da zeminini oluşturduğu söylenebilir. UYARLAMA METİNLER Bu başlıkta kastedilen uyarlama birkaç anlam taşıyor. Bunlardan birincisi edebi metinlerin sahneye uyarlanması meselesidir. Son yıllarda alternatif ekiplerin sıkça başvurduğu bir yöntem, roman ve öyküleri sahneye aktarmak. Seyyar Sahne’nin Tehlikeli Oyunlar romanını uyarlamasının bu konuda bir ilham kaynağı olduğu gerçeğini yadsımamak gerekir. Edebi metinlerin uyarlanması elbette yeni ve alternatif ekiplere özgü bir yaklaşım değil. Ancak son yıllarda dramatik tüm metinlerin aslında sahnede biçimsel denemelere elverişli olduğunun keşfedilmesi, biçim arayışıyla birleşince çok sık başvurulan bir yöntem haline geldi. Dolayısıyla da şahit olduğumuz sahnelemeler daha önceden alışık olduğumuz, edebi metinlerin oyunlaştırılmasından farklılık gösteriyor. Öykü ya da romanları birer monolog gibi ele almak ve oyuncu performansının ön planda olduğu anlatım biçimleri kurmak bu yeni yaklaşımın temelini oluşturuyor. Yalın dekor, kostüm ve bol fiziksel aksiyon ile gerçekleşen anlatı büyülü bir seyir keyfi yaratıyor. Rene Girard’ın “Her söz eylem taşır.” Tümcesi bu anlayışla sahnelerde karşılığını buluyor. Ben bu eğilimin bir anda yaygınlaşmasından ürküyor olsam da geleneksel kodlarımızla bağ kurmak açısından önemli bir adım olabileceğini düşünüyorum. Bizim temaşa sanatımızda anlatının büyük bir önemi olduğu düşünüldüğünde edebi metinlerin bu nevi uyarlamalarının neden benimsendiği ve heyecan yarattığı daha açık görülebilir. Bu yaklaşım tiyatro metinlerinin de birer anlatıya dönüşmesine yol açtı. Alternatif ekipler birden fazla rol kişisinin olduğu oyunları bir monoloğa dönüştürerek ve oyuncu sayısını bir kişiye indirerek çeşitli denemeler yaptılar. Yazı boyunca alternatif ekiplerden yana bir tavır koyduğumu saklamadığım için, küçük muzip bir espri yapmaktan da geri durmayacağım. Bu yaklaşım öylesine heyecan vericiydi ki, ödenekli tiyatrolara da sirayet ederek geçtiğimiz yıl Bülent Emin Yarar’ın sıra dışı Hamlet oyunuyla buluşmamızı sağladı. Yıllardır bir klasik metnin bu kadar radikal bir yorumuna şahit olamadığımız Devlet Tiyatroları sahnesinde, alternatif ekiplerin çok başarılı örnekler verdiği bu anlayışla sahnelenmiş tek kişilik bir Hamlet görmek zamanlama açısından manidar. Öyle ya; bu Schaubühne’nin klasikleri sıra dışı sahnelemesinin kışkırtıcı etkisi değilse, olsa olsa alternatif ekiplerin ana akım tiyatroya olumlu katkısı olarak değerlendirilebilir. |
ÜRETİLEN ONCA YENİ METİN NEREDE?
Başlıktaki bu sorunun cevabı şimdilik “Her ekibin kendi arşivinde” şeklinde verilebilir. Son dönemde ekiplerin kendi içlerinden çıkardıkları yazarların neredeyse hiç birinin (istisnalar olabilir.) yazdığı oyunlar, basılı hale getirilmiş değil. Dolayısıyla sahnelemeler sona eridiğinde metinlere ulaşabilmek hiç kolay olmuyor. Ancak çok yakında bu yaraya merhem olacak bir ilaç yolda. Galata Perform tarafından hayata geçirilen yenimetin.com adlı e-yayın sitesi üretilen bu yeni metinleri e-kitap formatında bir araya getirmeye yönelik bir çalışma. Sitede ayrıca yepyeni çeviri oyunlar da mevcut. Site Galata Perform’un 2006’dan bu yana Yeni Metin Yeni Tiyatro projesi kapsamında yürüttüğü bir dizi çalışmanın bir meyvesi aslında. 2006 yılından beri süregelen birikimi, ciddi bir arşiv çalışması altında toplamak, görünür hale getirmek ve dolaşımını arttırmak amacıyla bir e-yayın sitesi olarak tasarlanan yenimetin.com aynı zamanda Türkiye’den önemli yazarların da oyunlarını bir araya getiriyor. Böylece isteyen herkes bu metinleri site üzerinden edinebilecek. Bu projenin tüm yeni yazarlar için önemli bir aracı olacağı kanısındayım. ALTERNATİF EKİPLER ÇEVİRİ OYUN OYNAMIYOR MU? Elbette oynuyor, hem de çokça. Hatta çoğu zaman bizzat çevirmenlik yapmak zorunda kalıyorlar. Çünkü çağdaş oyun metinleri ne yazık ki klasik metinler kadar şanslı değil. Alternatif ekipler teknoloji sayesinde dünyada yazılmış yeni metinleri takip etme şansına sahipler. Bu yüzden heyecan duydukları, sahnelemek istedikleri metinleri çevirmekten geri durmuyorlar. Çevirisi olan metinleri, orijinal dille karşılaştırıp, içlerine sinmediği için çevirmek zorunda kaldıkları durumlar da söz konusu. Bu konuda bu kadar titizlendikleri için alternatif ekiplerin oyunlarında “Lanet olsun adamım!” cinsinden ifadeler yahut suni diyaloglara rastlamak pek mümkün olmuyor. Çeviri yaparken bilindik anlamda bir yerelleştirme yapılmasa da cümlelerin Türkçe’nin olanakları içinde en doğal ve ağıza oturan haliyle çevrilmesine özen gösteriliyor. SADECE TÜRKÇE DEĞİL! Alternatif ekipler arasında Kürtçe, Zazaca, Arapça ve Rumca metinler de yazılmaya başlandı. Üstelik bu metinlerin konuları artık sadece etnik köken sorunu odaklı değil. Bu konuda aynı zamanda bir alternatif mekânın da işletmesini yürüten Destar Tiyatro’nun ürettiği metinler birçok farklı temayı kapsıyor. Diğer yandan oyunların aynı zamanda Türkçe üst yazıya sahip olması doğal olarak metinlerin aynı zamanda birer Türkçe metin de olmasını sağlıyor. Şimdiye dek örneği görülmemiş olsa da yakın zamanda bu metinlerin başka ekiplerce Türkçe olarak sahnelenme olasılığı söz konusu olabilir. Bunun olabilmesi elbette metinlerin daha ulaşılabilir olmasıyla mümkün olacak gibi. Bu şartlar olgunlaştığında Türkçe dışında yazılan tüm metinler de Türkiye Tiyatrosu’nun tiyatro oyunu dağarcığında yerini almış olacak. BAĞIMSIZ YAZARLAR VE ALTERNATİF EKİPLER Bağımsız oyun yazarlarının alternatif ekiplerce tercih edilmemesi gibi doğrudan bir yaklaşım elbette yok. Ancak arada bir kopukluk olduğu da aşikâr. Bu kopukluğun birçok farklı nedeni sayılabilir. Yukarıda açıkladığım metine yaklaşım kriterleri bu nedenlerden bazılarını ele veriyor kanısındayım. Tüm alternatif ekiplerin sözcüsü olarak fikrimi beyan edemeyeceğim için (sanırım bu çok sesli yapının tek bir sözcüsü de olamaz) kesin yargılardan kaçınmak isterim. Kendi gözlemlerim ve deneyimlerimden yola çıkarak bu kopukluğun karşılıklı ön yargılardan kaynaklandığını söyleyebilirim. Alternatif ekiplerle ilişki halinde olmak, onların yaklaşımlarını, eğilimlerini anlamak, ortaya koydukları üretimleri ön yargısız bir gözle ve anlaşmaya yönelik bir tavırla izlemek gibi edimlerin bağımsız oyun yazarlarınca göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki kendi oyunlarının alternatif ekiplerce sahnelenmesini isteyen yazarlardan söz ediyorum. Gözlemlerim ve deneyimlerimden yola çıkarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, yerli bir oyun yazarının alternatif ekiplerle çalışmasının en önemli kriteri karşılıklı iş birliğine açık olmak. Zira son derece zor şartlarda tiyatro yapmaya çalışan bu ekiplerin ayakta kalmasını sağlayan en önemli mesele, birbirleriyle kurdukları üretim ilişkisinin modeli. Konvansiyonel tiyatronun tüm hiyerarşik konumlandırmaları alternatif ekiplerin çalışma modeline uzak. Hiyerarşinin en aza indirildiği ve tiyatro üretimine imkân sağlayabilecek en demokratik yapıyı kurmak zorundalar. Evet, bu bir zorunluluk çünkü verilen emeğin maddi karşılığını tam olarak bulmadığı tüm işlerde demokratik bir denge kurmak zorunluluktur. Bu zorunlulukla kurulan hassas dengeler ekipleri dışa kapalı hale getirebilir. Çünkü bu dengeyi bozabilecek her türlü müdahaleye karşı korunaklı olmaları gerekir. Bu şartlarda alternatif ekiplerle organik bir bağ kurup, onların dengelerini anlamadan konumlanmak bağımsız bir oyun yazarı için pek mümkün olmayacaktır. Günümüzde bu koşulların anlaşılamamış olması alternatif ekiplere bir takım yakıştırmalar (Asi gençler, burnu büyük bohem tayfa vs.) yapılmasına neden oluyor ne yazık ki. Bir takım ön yargılarla, bilet fiyatları ve seyirci sayıları, mekânların elverişsizliği üzerinden geliştirilen eleştiriler ise Türkiye Tiyatrosu için üzüntü verici. Hele ki bu geliştirilen eleştiriler üzerinden yapılan işlerin yeteri kadar dikkate alınmaması Türkiye Tiyatrosu açısından büyük talihsizlik. Şimdilik birçok kulağa beylik bir laf gibi gelecek olsa da alternatif ekipler Türkiye Tiyatrosu’nun bu günü ve geleceği için çok kıymetli birer laboratuvar niteliğinde. Bunu yadsımak kadar büyük bir yanlış da elbette ana akım tiyatroyu küçümsemek olacaktır. Ana akım tiyatro her zaman varlığını sürdürecektir ve sürdürmelidir de, bunun tersi düşünülemez. Ancak bu iki yapının ayrışması ve birbirine sırt dönmesi, alternatif ekiplerin yaptığı tiyatronun ana akım tiyatroya ulaşmak için bir basamakmış gibi indirgenmesi (Bkz. Erhan Yazıcıoğlu söylemleri) kimseye bir fayda sağlamaz. |
MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
Yazımın şimdiye kadarki bölümünde gizleme gereği duymadan alternatif ekiplerden yana bir tavır koyduğum sanırım oldukça açık. Şimdi karşı tarafa geçmekte fayda görüyorum. Elbette hiçbir yapı kusursuz değildir. Hakkını teslim ettikten sonra eleştiri ve özeleştirinin de geliştirici olacağı muhakkak. Alternatif ekiplerin kendi metinlerini üretmesinin olumlu yanlarından yeteri kadar bahsettim ancak tabii ki aksak giden taraflarından da bahsetmek gerekir. Üretilen metinlerin en önemli handikaplarından bir tanesi biçim arayışının yarattığı körleşme. Bu körleşme çoğu zaman metinleri katmansız bir hale getiriyor. Yalınlık kimi zaman tek boyutluluğa dönüşebiliyor. Biçime verilen önem karakter derinliklerinin gözden kaçırılmasına sebep oluyor ve çoğu zaman karşımıza temel motivasyonu zayıf oyun kişileri çıkıyor. Seyirci kaygısı, bir kez beğenilmiş olanın sırtına binmek ve tekrara düşmek olarak yansıyabiliyor. Metinlerde seyirci konumlandırılması ile ilgili ciddi tutarsızlıklar oluşabiliyor. Örneğin sanki seyirci oyunun bir parçasıymış duygusu yaratmak adına biçimsel bir takım ön oyunlar konulup, oyun esnasında seyirci tamamen yok sayılabiliyor. Bu durumda öz, biçimi desteklemediğinden kayba uğruyor. Oyunlar hakkında buna benzer birçok açmaz sıralayabilirim ancak bunları oyunlar üzerinden örneklendirmedikçe havada kalacağını düşündüğümden burada keseceğim. Çünkü asıl tehlikenin alternatif ekiplere hızla sirayet etmekte olan popülizm olduğunu düşünüyorum. Alternatif ekipler arasında çeşitli başarılar elde ettiği için artık dokunulmaz ilan edilenler, her üretimleri eleştirilmeksizin takdir edilenler derin bir rehavete kapılmak üzere. Yakaladıkları bu başarı çizgisini koruma kaygısıyla tekrara düşen ekiplerin hızla silkelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde alternatif tiyatro da çok kısa zamanda kendi otoritelerini yaratmış, belli kalıplara sıkışmış hiç de esnek olmayan bir yapıya dönüşebilir. Bu durumda şimdiye kadar yöneltilen haksız eleştiriler bir anda haklı çıkabilir. Alternatif ekipler yalnızca bilet fiyatlarıyla alternatif olmaya başlarsa bunca emeğe yazık olacaktır. Popülerlik kazanan ekipler bunun rehavetiyle dayanışma kültürünü elden bırakacak olursa -ki bunun sinyalleri göz kırpıyor- tüm dengeler bozulabilir. Bir başka en büyük tehlike ise “suiistimal!” Çok zor şartlarda tiyatro yapıldığı gerçeği inkâr edilemez elbette ancak başarı kazanmış ekipler, bu zor şartları bahane ederek oyuncuları, öğrencileri, teknik elemanları suiistimal etmeye başlarsa çok sürmez birkaç yıl içinde “Alternatifin, alternatifi” çıkar ve her şey en başa döner. Alternatif ekipler, bir zamanlar onaylamadıkları bir işleyişin tersinin olabileceğini göstermek için yola çıktıklarını asla unutmamalıdır. “Tiyatro adanmışlığı” süsüyle asistan olarak girdikleri tiyatrolarda sömürüldükleri için tiyatro kuranların; yeni mezun oyuncuları, dramaturgları stajyer olarak işe alıp eline paspas verirken bir daha düşünmesi yerinde olacaktır. Diğer yandan yukarıda tehlikeli olarak nitelendirdiğim rehavet aslında doğal bir sonuçtur. Elde edilen başarının böylesi bir rehavete dönüşmesini engelleyecek en büyük emniyet sibobu tartışmasız eleştiridir. Ancak ne yazık ki, ülkemizde nitelikli olduğu takdirde olumsuz eleştirinin ne denli geliştirici olduğu hala kavranamadığından ve bir karalama gibi görüldüğünden olsa gerek, eleştirmenlerimiz bu konuda son derece ürkek davranmaktadır. Eleştiri yazılarında büyük bir iyi niyetle yalnızca olumlu eleştirilere yer verilmektedir. Nitelikli eleştiri yazıları yalnızca belirli internet sitelerinde yer bulabilse de ana akım medyada nesnel eleştiri yazısı yazan eleştirmen sayısı yok denecek kadar azdır. Sadece kendi beğenisi üzerinden eleştiri yazıları yazanların tiyatronun gelişimine bir katkısı olduğu düşünülemez. Ne yazık ki bu alandaki eksiklik Türkiye Tiyatrosunun kanayan yaralarından biridir ve bir an önce tedavi edilmelidir. SON OLARAK Dilim döndüğünce alternatif ekiplerin metinlere yaklaşımları hakkındaki gözlemlerimi aktarmaya çalıştığım bu yazının bir genelleme olarak kabul edilmemesi gerektiğini tekrar etmek isterim. “Alternatif ekipler” her biri bambaşka karaktere sahip çok sesli birçok tiyatro ekibine bu yazı boyunca koyduğum bir ortak isim. Koyduğum bu isim “Alternatif Sahneler” isimli platformu da kapsayan ama doğrudan sadece onları ifade etmeyen daha genel bir isim. Çünkü günümüzde “Alternatif Sahneler” aracılığıyla oluşan imkân sayesinde seyirciyle buluşma fırsatı bulan çok sayıda ekip var. Aynı kökten gelen “Mekân” ve “İmkân” kelimelerinin anlamsal ilişkisinin somutlaşmış hali “Alternatif Sahneler” ve “Alternatif Ekipler” olarak karşımızda duruyor. Mekânlarıyla birçok ekibe imkân yaratan “Alternatif Sahneler” platformu sayesinde oluşan bu çok renkliliğin ve çeşitliliğin tek bir bakış açısıyla karşılanamaz olduğunu düşünüyorum. Yazıyı oluşturabilmek için genelleme yapmak bir zorunluktu bu yüzden alternatif ekipler içinde birçok istisnai yaklaşım bu yazıda yer bulamadı. Benim yazımda yer veremediğim yahut gözden kaçırdığım her tür yeni yaklaşıma hâkim olmak isteyenlerin alternatif ekipleri yakından takip etmelerini şiddetle tavsiye ederim. *Bu yazı Dramatik Dergisi Bahar 2015 sayısında yayınlanmıştır. |
14 Aralık 2015