Tarihte görünmeyen gerçek bir kadının öyküsü
Nazım Sarıkaya
Erken Cumhuriyet yeni yeni kurumsallaşıyor. Yıl 1939. Tarihe altın harflerle nakşediliyor Cumhuriyetin ilkleri. Büyük hayatlar, tarihi kişilikler. Bir de onların arkasında kalan diğerleri… Başkaları. Tarihte görünmeyen gerçek hayatlar. Örneğin Melek Kobra. Operet kralının kızı, dublaj kralının karısı, güzellik kraliçesinin kuzeni. Daha 24 yaşında Cerrahpaşa’da veremden ölüyor. Bir de bu genç yaşa sığdırdıkları var. Ama hiçbir zaman tarih onu yazmıyor. Tarihe kalsa Melek prenses diye biri(leri) yok, yalnız krallar var. Ölümü beklerken yazdığı günlükler olmasa… Tiyatro Boyalı Kuş bu metni sahnelemese(Yazan:Rüstem Eltuğ Altınay, Reji: Jale Karabekir) hiç bilmeyeceğiz Melek’in hüzünlü öyküsünü…
Oyun Cerrahpaşa’da geçiyor. Sahne açıldığında hastane odasını görüyoruz. Dışarıya bakan beyaz bir pencere. Hemen önünde beyaz hasta yatağı, beyaz çarşaflar. Geride lokal ışık bir çift ayakkabıyı aydınlatıyor. Melek’in ayakkabısı. Hastanenin beyazına inat hayat dolu! Parlak pembe. Melek de ayakkabısı gibi. Üzerinde saten sabahlık. Kamelyalı Kadın’dan bir parça oynayarak başlıyor. Coşkulu. Döneminin oyunculuk üslubu büyük. Melek de hastalığı, hastaneyi unutup kaptırıyor oyuna. Sahnede kurulan oyun içinde oyun bitince birden hastanenin soğuk atmosferine giriyoruz. Melek’in karanlık dünyasına. Oyuncu Yeşim Koçak bu keskin geçişlerde başarılı. Oyun boyunca Melek’in parçalı dünyasında yer değiştiriyor: Büyük aşkı Dublaj Kralı Ferdi Tayfur’la olan ilişkisi, oyunculuk kariyeri, Beyoğlu geceleri, kokain deneyimleri… Bu zaman-mekan geçişlerinde oyunculuğun yanı sıra ışık tasarımının(Erdem Çınar) da etkisi büyük. Sahne tutarlı bir biçimde parçalara ayrılıyor ve her mekan oyuncuya başka imkanlar tanıyor. Örneğin nişanlısı Ferdi Tayfur’u sahnenin sağ ön tarafına verilen ışık simgeliyor. Oyuncu da ışığın dik açısından yararlanarak ilişkideki hiyararşinin nasıl kurulduğunu açığa çıkarabiliyor. Melek Kobra’nın günlüklerinden bağımsız olarak sahnedeki oyunun yapısına bakmaya çalışalım. İlk sahnelerde hasta olmasına rağmen tutkularından heyecan duyabilen, yaşam dolu bir Melek görüyoruz. Ancak sona yaklaştığımızda verem illeti bütün vücuda yayılıyor, yatalak oluyor. Sahnede ölüme gittiğinin farkında olan birinin kendisini anlatmasını, anılarını canlandırmasını izliyoruz. Ancak kanımca bir edebi metnin sahnelenmesi için tiyatronun süzgecinden geçmesi, yani otobiyogrofinin sahne için yeniden yapılandırılması gerekir. Melek Kobra neden otobiyogrofisini yazdı? İnsanı “kendisini” yazmaya iten motivasyon nedir? Şüphesiz ortada “ben”lik meselesi vardır. Yazar(yani Melek Kobra) kendisini yazarak farkında olmasa da kişiliğini topluma tanıtmaya değer bulmuştur. Kimdir bu kişilik, döneminin egemen ideolojisini ne kadar içselleştirmiştir? Melek Kobra bir yanıyla yaratılmaya çalışılan Cumhuriyet Kadını imgesinin örneğidir. Özel balolarda diğer kadınlarla şıklık yarışına girerken erkeğin gerisinde, onun bakışı altında konumlanmayı tercih etmiştir. Oyundan örnekleyecek olursak Melek’in güzellik kraliçesi kuzenini kıskanması, eril bakışın beklediği gibi kadının arzu nesnesi olmayı arzulamasının göstergesidir. Ya da İstanbullu Melek’in Ankaralı kadınları aşağı görmesinin yarattığı hiyerarşi, patrierkin kadınlara dayattığı görme biçiminin benlikte yeniden üretilmesidir. Melek’in yaşadığı dönemi hatırlayacak olursak otobiyografi gibi kişisel deneyimin paylaşıldığı bir alanda benzer ideolojilerin kendiliğinden açığa çıkmasına hak verebiliriz. Ancak bugün Rüstem Eltuğ Altınay’ın metnin tamamını Melek’in gözünden okuması(yani otobiyogrofinin olduğu gibi sahneye taşınması) “yorumu” görmemizi engelliyor. Oysa yazar gerektiği yerlerde eleştirel yaklaşabilseydi dönemin görme biçimiyle sahici bir hesaplaşma yaşayacaktı. Sonuç bugünün izleyicisi için yeni bir anlam. Aslında küçük bir farkındalık: “Özel olan politiktir.” Yani unutulmuş -bir kadının- hüzünlü öyküsünün politik anlamı! |
Yazan: Rüstem Ertuğ Altınay
Reji: Jale Karabekir Oynayan: Yeşim Koçak Dramaturji: Nelin Dükkancı Koreografi: Gökmen Kasabalı Kostüm Tasarım: Burcu Rahim Işık Tasarım: Erdem Çınar Fotoğraf: Ali Güler Grafik: Handan Saatçioğlu |
29 Aralık 2013