Mutlak gücün mutlaka yozlaştırdığı bir düzenin eleştirisinden,
Mutsuz Antigone’nin trajedisine...
Zeynep Baykal
Acıları paylaşmanın bile güç olduğu zamanlar yaşıyoruz. Savaşların, ölümlerin ortasında etrafımızda olup biteni anlamaya çalışırken yapılan sanatsal üretimlere şahitlik etmek çok daha kıymetli görünüyor göze. Hele bu üretim sürecinde bugüne dair bir şeyler söyletebilecek metinler seçilmişse.
2013 yılının Nisan ayında Cihangir’de kurulan ve geçtiğimiz yıllarda” Aktör Kean”, “Lysistrata Düşleri”, “İnsandan Kaçan” , “Üç Kadın Bir Turna” ve “Cadı Kazanı”, oyunlarını sahneleyen Tatavla Sahne 2016-2017 sezonunu Fransız yazar Jean Annouilh’un Antigone oyunuyla açıyor. Jean Annouilh Sophokles in Antigone oyunundan uyarlayarak savaşın ve otoriter rejimlerin beslediği baskı mekanizmasının içinde ikiyüzlü, güç, iktidar istenciyle ayakta kalabilen bir nevi makineleşmiş insanın portresini seyirciye sunar. 2. Dünya Savaşı Fransa’sında yaşayan Annouilh bu yıllarda yaşanan trajediye paralel olarak amcaları Kreon tarafından biri halk kahramanı diğeri halk düşmanı ilan edilen Polineikes ve Eteokles’in kız kardeşi Antigone’nin hikâyesini yeniden keşfettiğini ve yorumladığını söyler oyunun ilk baskısının ön sözünde. Vatan haini ilan edilen kardeşini gömmek isteyen Anouilh’un kara kuru anti-kahramanı Antigone, tüm zamanlarda kendini gösteren yok edici, yaftalayıcı otoriter sisteme karşı ölümü seçerek başkaldırır. Oyun ilk defa 1944 yılında Theater de l’Atelier’de Nazi işgali altındaki Paris’te oynandığında Antigone Nazi saldırışına karşı direniş sembolü olarak gösterilir. Oyunun zaman zaman didaktikliğe yönelen epik yapısının da dönemin seyircinin algısını yönlendirmiş olabileceğini söylemek yanlış olmaz. Tatavla sahnenin Eraslan Sağlam’ın rejisiyle sahneye koyduğu oyunun düşünsel düzleminin temelini oyunun yazıldığı dönemde de bugün de var olan baskı mekanizmasının bu döngüsel hali oluşturuyor. Bu döngüsellik daha en başından tanıtım broşüründeki ve afişteki görsel öğelerle yansıtılmış. Afişteki karalama biçiminde üst üste çizilmiş çemberler ve Antigone isminin parçalanmış-devamlı yazımı ve tanıtım yazısındaki “ve saat hep 5’miş” vurgusu salona girmeden seyircide zamanlararası bir seyir beklentisi şekillendirmekte. Seyircinin oyunla karşılaşma anında duyduğu Erik Satie’nin hüzünlü, yalın, akıcı minimalist, bu bağlamda da zamanlar ötesi melodisi Gnosienne ve sahne üzerinde gördüğü çember şeklinde rampa dekor bu beklentiyi daha da artırıyor. Bu dekor aynı zamanda farklı mekânsalıklar yaratmada da işlevsel bir rol üstlenmiş. Metinde yer alan ve epik yapıyı besleyen proloğun yerine yüksek bir müzik ve sahne üzerinde devinen, çember etrafında gidip gelen, kostüm değiştiren karakterlerin oluşturduğu bir koreografi kullanılmış. Oyunun bu sahnesi tempolu bir başlangıç sağlarken zamansal sıçramaları pekiştiriyor. Buna karşılık yine bu sahne oyunun ilerleyen dakikalarında seyircinin seyrin düşünsel zemininde kopukluk yaratacak bazı anları da içinde barındırmış. Örneğin; İsmene ile Haimon’un ilişkisini ya da Antigone ile Haimon’un çocukluk oyun hatıralarını bu sahnede bir fotoğraf anında öğrenen seyirci için, yaşlı sütninenin ahlakçı tavırlarını içeren sahne ve Antigone’nin Haimon’la çatıştığı sahne anlamsal bir muğlaklık yaratabiliyor. Kavramsal temelin altını çizmek için fazlasıyla imgeye, sahne göstergesine yer verilen oyunda bu imgelerin, sahnede kullanılan tüm göstergelerin seyirciye amaçlandığı haliyle aktarılabildiğini söylemek güç. Özellikle metne aşina olmayan seyircinin zihnine dramaturjik açıdan boşluklar oluşturabiliyor. Epik bir kurgu içindeki özellikle duygu yoğun sahnelerde belirginleşen dramatik oyunculuklar da bu boşlukları derinleştirmiş. Bu durum düşünsel zeminle karakterler arasındaki bağı zaman zaman koparıyor ve karakterlerin seyircinin zihninde konumlanması zorlaşıyor. Emek yoğun bir dramaturji çalışmasının altını oyan en belirgin etkenin bu olduğunu söylemek gerekir. |
Acıları paylaşmanın bile güç olduğu zamanlar yaşıyoruz. Savaşların, ölümlerin ortasında etrafımızda olup biteni anlamaya çalışırken yapılan sanatsal üretimlere şahitlik etmek çok daha kıymetli görünüyor göze. Hele bu üretim sürecinde bugüne dair bir şeyler söyletebilecek metinler seçilmişse. Antigone
Yazan: Jean Anouilh Çeviren: Yaşar Avunç Yöneten: Eraslan Sağlam Sahne Tasarımı: Cihan Aşar Giysi Tasarımı: Hüseyin Özay Işık Tasarımı: Ekremcan Arslandağ Oyuncular: Aysan Sümercan Erhan Tuna Tuba Zehra Sağlam Ayça Bildik Oğuzalp Kutlu Sadettin Okumuş Ekremcan Arslandağ Gökçe Taş Asistanlar: Cem Şahin Ekremcan Arslandağ Ercan Ertan Gökçe Taş Oğuzalp Kutlu |
Bu noktada karakterler üzerinde bir değerlendirme yapmak da yerinde olacaktır. Metinde Kreon önceleri müziği, kitapları, antikayı seven bir adamken şimdi sistemin içinde insanları yönetmek gibi güç bir işi olan bir adama dönüşmüş. Metnin epik yapısı seyircinin bu karakterle özdeşleşmesine engel oluyor. Benzer bir biçimde oyunda da rolünün gereğini yapan çarkın bir dişlisi olan Kreon söylem düzleminde hiyerarşik yapıyı ve şiddeti içselleştirmiş görünüyor. Buna karşın Sofokles’in metninin sonunda yüzleşen, farkına varan ve değişen Kreon’dan farklı olarak Tatavla Sahnenin Kreon’u sergilenen dramatik oyunculukla sistem kurbanı zayıf bir adam resmi çizmekte. Antigone karakteri direnen bir kadın olmanın ötesinde aşırı duygusal hırçın şımarık bir kız çocuğu olarak sahnede yer buluyor. Haimon’un zayıflatılmış karakteri babasına karşı geliş nedenini, Ismene ve Antigone’yle olan ilişkisinin boyutlarını anlamamıza engel oluyor. Çapkınlık/ kayıtsızlık- aşk/ zafiyet arasında gidip geliyor. Sütninenin ise ahlakçı bir yargıç ile şefkatli bir dadı arasında durduğunu görüyoruz. Bu anlamda altı rejisör tarafından doldurulmuş kavramların oyuncular tarafından içselleştirilmiş bir temsilinden çok karakter yaratma merkezli bir hedefe yöneldiğini söyleyebiliriz. Bu durumda oyun bir düzen eleştirisinin ötesine geçip, diğer karakterlerin oldukça güçsüzleştirilmesiyle merkeze oturan Antigone ve sistemin kölesi, zayıf ve kötücülleşmiş dayısı Kreon’un çatışmasını merkeze alır hale geliyor.
Kullanılan kostümler, bazı müzikler ve aksesuarlar oyunun en dikkat çekici buluşunu oluşturan zamanlar arası ve mekânlar arası bağlantıların ve geçişlerin altını çizmiş. Farklı ülkelerin asker üniformaları, Antigone dışındaki oyuncuları 1940’lı yılları yansıtan kıyafetleri, Nazi armaları, son sahnede kullanılan 2. Dünya savaşı yıllarıyla sembolleşen Lili Marlen şarkısı ve ilk sahnede kumların arasında saat beşte duran saat bu buluşa hizmet eden öğelere örnek verilebilir.
Oyuncuların kimi zaman sahne üzerindeki devinimi sürekli kılmak için replikleri çok hızlı bir biçimde akıtmaları ve buna eşlik eden artikülasyon sorunları seyri zorlaştıran ve iletinin seyirciye aktarımını kesintiye uğratan unsurlar arasında sayılabilir. Bununla birlikte aralarda kırılan çemberi tamamlamayan oyunun son sahnesinde öne çıkan İsmene’nin (Tuba Sağlam) bu sahnedeki ve oyunun genelindeki katkısının altını çizmek gerekmekte. Bu sahne farklı zamanlarda var olmuş ve hali hazırda varlığını devam ettiren baskı rejimlerini, militarizmi, değerlerin çöküşünü, politikanın ikiyüzlü uygulamalarını resmeden göstermeci kurgusu ve başta Tuğba Sağlam’ın olmak üzere diğer oyuncuların çabalarıyla seyir alanı- oyun alanı arasında düşünsel bir bağ kurmada oldukça önemli bir yer edinmiş oyunun genelinde.
Son olarak yukarıda bahsettiğim belirsizliklerin ötesinde derin bir dramaturji çalışması ve yoğun bir emek sonucu seyirci karşısına çıkan Tatavla Sahne’nin Antigone’si ideallerin, evrensel doğruların ve düşünce özgürlüğünün sarsıldığı bu günler için çok kıymetli bir seyir imkânı sunuyor izleyicilere.
Kullanılan kostümler, bazı müzikler ve aksesuarlar oyunun en dikkat çekici buluşunu oluşturan zamanlar arası ve mekânlar arası bağlantıların ve geçişlerin altını çizmiş. Farklı ülkelerin asker üniformaları, Antigone dışındaki oyuncuları 1940’lı yılları yansıtan kıyafetleri, Nazi armaları, son sahnede kullanılan 2. Dünya savaşı yıllarıyla sembolleşen Lili Marlen şarkısı ve ilk sahnede kumların arasında saat beşte duran saat bu buluşa hizmet eden öğelere örnek verilebilir.
Oyuncuların kimi zaman sahne üzerindeki devinimi sürekli kılmak için replikleri çok hızlı bir biçimde akıtmaları ve buna eşlik eden artikülasyon sorunları seyri zorlaştıran ve iletinin seyirciye aktarımını kesintiye uğratan unsurlar arasında sayılabilir. Bununla birlikte aralarda kırılan çemberi tamamlamayan oyunun son sahnesinde öne çıkan İsmene’nin (Tuba Sağlam) bu sahnedeki ve oyunun genelindeki katkısının altını çizmek gerekmekte. Bu sahne farklı zamanlarda var olmuş ve hali hazırda varlığını devam ettiren baskı rejimlerini, militarizmi, değerlerin çöküşünü, politikanın ikiyüzlü uygulamalarını resmeden göstermeci kurgusu ve başta Tuğba Sağlam’ın olmak üzere diğer oyuncuların çabalarıyla seyir alanı- oyun alanı arasında düşünsel bir bağ kurmada oldukça önemli bir yer edinmiş oyunun genelinde.
Son olarak yukarıda bahsettiğim belirsizliklerin ötesinde derin bir dramaturji çalışması ve yoğun bir emek sonucu seyirci karşısına çıkan Tatavla Sahne’nin Antigone’si ideallerin, evrensel doğruların ve düşünce özgürlüğünün sarsıldığı bu günler için çok kıymetli bir seyir imkânı sunuyor izleyicilere.